İsmail Kara: “İslam, Türkiye için Varlık Yokluk Meselesidir”

Çağdaş İslam düşüncesi ve İslamcılık gibi konularda Türk düşünce hayatında önemli bir yere sahip olan  Prof. Dr. İsmail Kara, Rumeli Gençlik Grubu ve Edirne Mimar Sinan Vakfı Öğretmenler Platformu’nun birlikte düzenledikleri Cumhuriyet Türkiyesi’nde Bir Mesele Olarak İslam konulu konferansa katıldı. 15 Mayıs 2010 Cumartesi günü Balkan Kültür Merkezi (BKM) Konferans Salonunda gerçekleştirilen program büyük bir ilgiyle izlendi.

 

HaberlerDuyurular

Çağdaş İslam düşüncesi ve İslamcılık gibi konularda Türk düşünce hayatında önemli bir yere sahip olan  Prof. Dr. İsmail Kara, Rumeli Gençlik Grubu ve Edirne Mimar Sinan Vakfı Öğretmenler Platformu’nun birlikte düzenledikleri Cumhuriyet Türkiyesi’nde Bir Mesele Olarak İslam konulu konferansa katıldı. 15 Mayıs 2010 Cumartesi günü Balkan Kültür Merkezi (BKM) Konferans Salonunda gerçekleştirilen program büyük bir ilgiyle izlendi.

 

Çağdaş İslam düşüncesi ve İslamcılık gibi konularda Türk düşünce hayatında önemli bir yere sahip olan  Prof. Dr. İsmail Kara, Rumeli Gençlik Grubu ve Edirne Mimar Sinan Vakfı Öğretmenler Platformu’nun birlikte düzenledikleri Cumhuriyet Türkiyesi’nde Bir Mesele Olarak İslam konulu konferansa katıldı. 15 Mayıs 2010 Cumartesi günü Balkan Kültür Merkezi (BKM) Konferans Salonunda gerçekleştirilen program büyük bir ilgiyle izlendi.

 

 

Rumeli Gençlik Grubu adına açılış konuşması yapan Av. Şükrü Çeşme “İslam, Türkiye’nin olduğu gibi, zamanında İslam dünyasının en kudretli devleti Osmanlı’ya  başkentlik yapmış olan Edirne’nin de meselesidir. Edirne’de böyle seçkin bir grupla ve değerli hocamız İsmail Kara ile birlikte olmaktan son derece mutluyuz” dedi.

 

“İSLAM MESELESİ, TÜRKİYE İÇİN BİR VARLIK MESELESİDİR.”

 

Prof. Dr. İsmail Kara konuşmasında, “Türkiye için İslam meselesi herhangi bir mesele değildir. Meselelerden bir tanesi değildir. Bunu böyle görmek Türkiye’ye yapılacak en büyük kötülüktür. İslam meselesi Türkiye’de yaşayanlar için varoluşsal bir meseledir. Varlık yokluk meselesidir. Türklerin Anadolu’da İslam’dan başka tarihleri yoktur. Bundan dolayı İslam Türkiye için bir varlık meselesidir.” dedi.

 

 “MİLLi MÜCADELE, HİLAFET VE İSLAM BİRLİĞİNİ SAĞLAMAK YOLUNDA VERİLMİŞ BİR MÜCADELEDİR.”

 

Türkiye’de İslam meselesini dört döneme ayırarak inceleyen İsmail Kara, “Birinci dönem, Milli Mücadele ile başlayan ve 3 Mart 1924 tarihine kadar süren (1919-1924) bir dönemdir. Bu dönem Osmanlı’daki son dönem din anlayışı ve politikalarının devamı niteliğindedir. Milli Mücadele, Hilafet ve İslam birliğini sağlamak için verilmiş bir mücadeledir. Bu devirdeki mektuplaşma ve yazışmalarda güçlü bir hilafet ve İslam birliği vurgusu vardır. Osmanlıdaki bu vurgu, Milli Mücadelede de devam etmiştir. İstiklal Marşı, Milli Mücadele devam ederken yazılmış, İslami unsurlarla inşa edilmiştir. Yine Birinci Meclis’te kürsünün arkasında şura ayeti yazılıdır. Osmanlı Mebusan Meclisi’nde bile -yabancı unsurların da çokluğundan- böyle bir dini öge yoktur. Cumhuriyet’in bu kuruluş yılları, İslam ve din meselesi hususlarında Osmanlı Devleti’nin bir devamı gibidir.”

 

Günümüzde de devam eden dinle alakalı meselelerin tek parti döneminde mayalandığını belirten Kara “İkinci Dönem, 3 Mart 1924 tarihi ile başlayan 2.Dünya Savaşı sonuna kadar (1924-1944) devam eden dönemdir. Bu dönem, din konusundaki problemlerin yoğunlaştığı, çözümlerinin zorlaştığı bir dönemdir. Bu döneme tek parti dönemi diyoruz. Lozan antlaşmasının etkisiyle Türkiye Devleti, uluslararası statü, meşruiyet kazanabilmek ve tanınabilmek için önemli bir siyasi karar vermiştir. Bu durum dinle ilgili meselelerde problemli hale gelecektir. Şu anda yaşanan dinle alakalı meseleler bu dönemde mayalanmıştır.” dedi.

 

İkinci dünya savaşı sonrasında oluşan yeni şartlarda laiklik dahil dinle ilgili meselelerde gelişmeler yaşandığını kaydeden İsmail Kara sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu üçüncü dönemde ilk hacca izin (1947) çıkmış, imam-hatip kursları ve Ankara İlahiyat Fakültesi açılmış (1949) ve ilkokullara seçmeli din dersi konulmuştur. Demokrat Parti’nin yaptığı bunları geliştirmektir. Mesela din derslerini orta okula yaymış, 1959’da Yüksek İslam Enstitüsünü açmıştır.”

 

“DARBELER TÜRKİYE’DEKİ DİNİ DÜŞÜNCE VE HAREKETLERİN ÖNÜNÜ AÇMIŞTIR.”

 

            İsmail Kara “Dördüncü dönem, 1960 İhtilali ile başlayan süreçtir. İhtilalin bu güne yansıyan en önemli tarafı, İslam meselesinin bazı insanların meselesi olduğunun ortaya konulmasıdır. Bu çok riskli bir durumdur. Din meselesi dahil 1960 İhtilali ile Türkiye’de çok önemli bir yarılma yaşanmıştır. Dini ve kültürel alanda bir yarılma yaşandı. Gruplar arası çatışma bu dönemde başladı. Bu dönemde esas itibari ile İslam ve din meselesi, büyük bir değişikliğe uğramamıştır.” dedi.

 

            Türkiye’de askeri ihtilaller ile dini hareketler arasında doğru bir orantı olduğunu kaydeden Prof. İsmail Kara “Bunun olumlu ve olumsuz tarafı var. Ancak bu meseleyi konuşmak için öncelikle bu ilişki görülmelidir. 28 Şubat sürecinde dahi böyledir.”

 

“CUMHURİYETTE SİYASİ MERKEZİN DİN POLİTİKALARI MUĞLAKTIR.”

           

            Cumhuriyet döneminde devletin İslam konusunda gösterdiği tavırların temel noktalarına işaret ederek konuşmasını sürdüren İsmail Kara “Cumhuriyet döneminin ana yönelişlerinin birincisi, siyasi merkezin din politikalarında değişmeyen unsur kapalılık, muğlaklıktır. Normalde mevzuat açık olmalıdır. Bugün tartışılan başörtüs meselesi dahil böyledir. Yasak mı, değil mi? Hukukçular hala anlaşamamaktadır. Ayasofya Cami’nin müze yapılması ile ilgili uygulamalarda böyledir. 1934’te müze oluyor. Ancak iki imam kadrosu var, biri halen devam ediyor. Aslında bu muğlaklık, hilafeti ilga eden Kanun’da da var. ‘Hilafet, Meclis’te mündemiçtir.’ diyor.” dedi.

 

   “CUMHURİYET, DİN VE DEVLETİ AYIRAN LAİKLİĞİ BENİMSEMEDİ.”

 

                “Cumhuriyet döneminin ana yönelişlerinin ikincisi, Cumhuriyeti kuran ve devam ettiren kadro, Batı’da olduğu gibi din-devlet ayrımını öngören bir laikliği benimsememiştir.  Bu tercih doğru bir tercihtir. Bu bizim kültür ve tarihi tecrübemiz açısından doğrudur. Uygulama sorunları olabilir. Gerek Sünni siyasi kültürü, gerek devlet kültüründe din ile devlet birbirinin mütemmim cüz’üdür. Bu tercihin siyasi merkez tarafından gerekçesinin bilindiğini düşünüyorum. Türk insanının kafasında ‘devletin dini yoktur.’ sözünün bir karşılığı yoktur.”

 

   “TÜRK HALKI, DİN MESELESİNİ SİYASİ MESELE OLARAK GÖRMEZ, SABIRLIDIR, MÜCADELESİNİ SEMBOLLERLE YÜRÜTÜR.”

 

                Türk halkının din-siyaset algısına değinen İsmail Kara şunları kaydetti: “ Cumhuriyet döneminin ana yönelişlerinin üçüncüsü, Türk halkı din meselesini siyasi bir mesele olarak görmemektedir. Aslında Müslüman halk, sabırla kapıların biraz aralanmasını beklemiştir. Aralanınca sonuna kadar kullanmıştır. Kapılar kapanınca bunu bir tartışma konusu yapmayı tercih etmemiştir. Cumhuriyet döneminde, Müslüman kesim maruz kaldığı zorlamalar karşısında bağıran çağıran bir tutum benimsememiştir. Genel olarak Müslüman halkın tarih içerisindeki davranışı, büyük şehirleri camilerle doldurup cami minarelerinin uzunluğu ile sembolik bir mücadele yürütme şeklindedir. Bu fakir, sıradan halkın bir davranış biçimidir. Bu insanlar, yüksek eğitimli olmasalar da inançları gereği sabırla beklediler. Kuran kursları, Yüksek İslam Enstitülerini böyle açtılar. Cumhuriyet tarihi boyunca genel tavır böyledir.”

 

                Büyük bir ilgiyle takip edilen program sonunda kitaplarını imzalayan İsmail Kara okuyucularıyla Balkan Kültür Merkezi bahçesinde uzun süre sohbet etti.

 

 

 

Edirne Mimar Sinan Vakfı

Takip Edin...

Haber & Duyuru

Sohbetler

Soru & Cevap

Sohbet Takvimi