Derviş (Eşikte)

    Bir vezir-i azam baba olduğunda, küçük kızını sultana getirir. Sultan bebeği kucağına alır. Bebek aniden sultanın kucağını ıslatır. Sultan çocuğu hoş görür ve babasına geri verirken “Bak kızın ne yaptı, şimdi kıyafetimi değiştirmek zorundayım” der.
     İnsanoğlu da Allah Teala’nın kucağında çocuklar gibidir. Devamlı hatalar yapar ama Allah Teala onu tekrar tekrar affetmeye devam eder. Fakat kul iyi niyet sahibi olmalı, olgunlaştıkça hatalarından uzaklaşmalı, yararlı işler yapmalıdır. 
 

HaberlerDuyurular

    Bir vezir-i azam baba olduğunda, küçük kızını sultana getirir. Sultan bebeği kucağına alır. Bebek aniden sultanın kucağını ıslatır. Sultan çocuğu hoş görür ve babasına geri verirken “Bak kızın ne yaptı, şimdi kıyafetimi değiştirmek zorundayım” der.
     İnsanoğlu da Allah Teala’nın kucağında çocuklar gibidir. Devamlı hatalar yapar ama Allah Teala onu tekrar tekrar affetmeye devam eder. Fakat kul iyi niyet sahibi olmalı, olgunlaştıkça hatalarından uzaklaşmalı, yararlı işler yapmalıdır. 
 

    Bir vezir-i azam baba olduğunda, küçük kızını sultana getirir. Sultan bebeği kucağına alır. Bebek aniden sultanın kucağını ıslatır. Sultan çocuğu hoş görür ve babasına geri verirken “Bak kızın ne yaptı, şimdi kıyafetimi değiştirmek zorundayım” der.
     İnsanoğlu da Allah Teala’nın kucağında çocuklar gibidir. Devamlı hatalar yapar ama Allah Teala onu tekrar tekrar affetmeye devam eder. Fakat kul iyi niyet sahibi olmalı, olgunlaştıkça hatalarından uzaklaşmalı, yararlı işler yapmalıdır. 
 

   İmam-ı Gazali şöyle der: “Bil ey sevgili, insanoğlu eğlence olsun diye ya da tesadüfen yaratılmamıştır. Mükemmel bir şekilde ve büyük bir amaç için yaratılmıştır.” Bu veciz söz Kuran-ı Kerim’de şöyle ifade edilir: “Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.”Duhan : 35

  Kul yaşamı boyunca devamlı Allah Teala’nın ilahi teveccühü altındadır. İnsan her nerede olursa olsun Allah’ın huzurunda olduğunu bilirse ve ona göre davranırsa kulluğu anlamlı hale gelir. Bakara Suresi’nin 115. ayetinde şöyle ifade edilir: “Doğu da batı da (tüm yer yüzü) Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü (zatı) oradadır. Şüphe yok ki Allah’ın rahmeti geniştir ve O, her şeyi bilendir.”
   
      Şöyle bir hikaye nakledilir: Bir mürşid dervişlerine der ki; “Kapıyı imanla çalmaya devam etmelisiniz ki kapı sonunda size açılabilsin.” O anda oradan geçen ve büyük bir veli olan Rabia Hatun bu sözleri işitince şöyle bir yorumda bulunur.“Acaba bu kapı hiç kapandı mı ki?”
 
 Mevlana diyor ki: “Altmış yıl boyunca ben unutkandım, bir an bile bana doğru bu akış ne durdu, ne yavaşladı.”

    Tabiî ki kapı hiçbir zaman kapalı değildir. Önemli olan kapının sahibine yönelebilmedir. Bizim kapının sahibiyle aramızda perdeler olabilir ama kapı sahibiyle bizim aramızda perde hiç şüphesiz ki yoktur. Sen kapının sahibini tanır, kapının sahibine hizmet edersen kapıda kalmasan gerektir. Ellerimiz dünya işlerinde meşgul olabilir ama gönlümüz Allah(c.c.) ile meşgul olmalı. Gönüllere neşe ve lezzet katan şu güzel ilahi bakınız ne güzel ifade etmiş:
 
  Sen Allah’ı seversen,                               Sen rıza kapısında,
  Allah seni sevmez mi?                             Aman Allah’ım dersen,
  Emrince hizmet etsen,                             O alemler sultanı,
  Hak ecrini vermez mi?                            Buyur kulum demez mi?
 
    Kapıya götüren yolda kılavuzlar da önemlidir. Peygamber Efendimiz “Alimler peygamberlerin varisleridir” buyuruyor. Rehberler çıktığımız bir seyahatte, bize şehri en güzel şekilde tanıtan insanlardır. Alimler de şu dünya yolculuğumuzda bize rehberlik eden, Resulullah Efendimizin örnek gösterdiği kişilerdir. Yunus Emre ne güzel demiş:

     Erenler bir denizdür
     Aşık gerek dalası.
     Bahri gerek denizden,
     Girip gevher alası.

   Yine Efendimiz “Mümin müminin aynasıdır” buyuruyor. Müminler birbirlerini yansıtırlar, birbirleriyle benzeşirler, birbirlerinden etkilenirler. O halde kendini nefsinin kötü huylarından arındırmaya çalışan müminler yoldaş edinilmelidir. Bilinmelidir ki kalpten gelen sözler, dilden gelen sözler gibi değildir. Ancak kalpten gelen sözler kalbe tesir edebilir. Hilm sahibi olmak için hilim sahipleriyle beraber olunmalıdır. Nasıl ki hastalıklar bulaşıcı ise güzel huylar da bulaşıcıdır, insanlara tesir eder.

   Bütün amacımız hadisi-i kudside belirtilen değil midir? “Ben ne göklere ne de yerlere sığmam, ama müminin kalbine sığarım”

   Efendimizin duasıyla yazımızı bitirelim; “Allah’ım bana Seni sevmeyi ve Seni sevenleri sevmeyi ve beni Sana yakınlaştıran her şeyi sevmeyi nasib eyle.” Amin.

 

    Sebahattin BİLGİÇ
sebahattinbilgic@gmail.com

Edirne Mimar Sinan Vakfı

Takip Edin...

Haber & Duyuru

Sohbetler

Soru & Cevap

Sohbet Takvimi