Rahmete Yolculuk-2

Sebahattin Bilgiç

Umreye giderken derslerine girdiğim sınıfta hem mübarek beldelerle ilgili bilgi vermiş, Mekke’de yapılan her türlü hayrın da yüz bin sevapla ödüllendirildiğini belirtmiş, hem de helallik dilemiştim. Bir ara baktım bir kız öğrencim sınıf arkadaşlarından para topluyor. Sonra topladığı parayı getirdi, avucuma koydu ve “Hocam bu azımızı Mekke’de sadaka olarak dağıtabilir misin?” dedi. Saydım, on üç kusur lira. Bende on beşe tamamlayıp, kağıt paraya çevirdim. Uyanık olup fırsatı ganimete çevirmek bu işte. Oraya on beş lira gönderdiler ama bir milyon beş yüz bin lira vermiş gibi sevap kazandılar inşallah.

HaberlerDuyurular

Sebahattin Bilgiç

Umreye giderken derslerine girdiğim sınıfta hem mübarek beldelerle ilgili bilgi vermiş, Mekke’de yapılan her türlü hayrın da yüz bin sevapla ödüllendirildiğini belirtmiş, hem de helallik dilemiştim. Bir ara baktım bir kız öğrencim sınıf arkadaşlarından para topluyor. Sonra topladığı parayı getirdi, avucuma koydu ve “Hocam bu azımızı Mekke’de sadaka olarak dağıtabilir misin?” dedi. Saydım, on üç kusur lira. Bende on beşe tamamlayıp, kağıt paraya çevirdim. Uyanık olup fırsatı ganimete çevirmek bu işte. Oraya on beş lira gönderdiler ama bir milyon beş yüz bin lira vermiş gibi sevap kazandılar inşallah.

Sebahattin Bilgiç

Umreye giderken derslerine girdiğim sınıfta hem mübarek beldelerle ilgili bilgi vermiş, Mekke’de yapılan her türlü hayrın da yüz bin sevapla ödüllendirildiğini belirtmiş, hem de helallik dilemiştim. Bir ara baktım bir kız öğrencim sınıf arkadaşlarından para topluyor. Sonra topladığı parayı getirdi, avucuma koydu ve “Hocam bu azımızı Mekke’de sadaka olarak dağıtabilir misin?” dedi. Saydım, on üç kusur lira. Bende on beşe tamamlayıp, kağıt paraya çevirdim. Uyanık olup fırsatı ganimete çevirmek bu işte. Oraya on beş lira gönderdiler ama bir milyon beş yüz bin lira vermiş gibi sevap kazandılar inşallah.

Tavaf esnasında size kağıt mendil ikram eden, ya da terlikleriniz elinizde ise kolaylık olması açısından poşet veren uyanık Müslümanlara bolca rastlarsınız. Ya da bir koli veya bir araba yiyecek, su vs. dağıtan Müslümanları da yine görmek mümkün. O mübarek beldede herkeste, kaldığım şu kısa günleri nasıl değerlendirebilirim diye bir telaş var.

Mekke ve Medine tam bir ibadet ve taat şehri. Günün yirmi dört saatinde her sokaktan mescidi harama doğru giden veya mescitten çıkan, akın akın insan seli ile karşılaşırsınız. Aynı anda yüz binlerce Müslümanla beraber kıyama durmak, secdeye gitmek son derece hazlı ve duygulu bir durum. Yanına bakıyorsun zenci bir Müslüman, bir diğer yanında Asyalı, bir diğer yanında İranlı… Her milletten din kardeşine rastlıyorsun ama tavafta ve mescidin her tarafında Türkiye’mizden giden hacılarımızın bolluğu bize ayrı bir haz veriyor.

Mekke son derece yakıcı bir şehir. Havasının yakıcılığından bahsetmiyorum elbet. Orada günahlar yanıyor, orada benlikler yanıyor. Kabe’ye yaklaştıkça cereyana kapılıyor ve kendini cereyana kaptıranlarla beraber sende her şeyden sıyrılarak dönüyorsun. Işığın etrafında ha bire dönen kelebeklerin sevdasını tadıyorsun döndükçe. Döndükçe her dilden gözyaşı döken kardeşlerinin dualarına ortak olmanın neşesini ve bahtiyarlığını yaşıyorsun. Döndükçe rahmetin içinde dönüyorsun.

Bu kainatta her şey dönüyor. Atom dönüyor,atomun etrafında nötron ve elektronlar dönüyor, ay dönüyor, dünya dönüyor, güneş dönüyor, yıldızlar dönüyor ve bütün galaksiler dönüyor.

Ve gökyüzünde Beyt-i Mamur’un etrafında dönen melekler gibi,  yer yüzünde dünyanın en kutsal mekanında dön emrine uyan müminler dönüyor.

Çünkü döndükçe eriyorsun, yok oluyorsun, döndükçe buluyorsun, döndükçe oluyorsun ve bağlanıyorsun.

Ve yine döndükçe dudaklardan dökülen tesbihat, tekbirat ve yakarışlar Mültezem’den semaya yükselirken, ruhundan Mültezem’e akıyor. Hemen Mültezem’in yanında duran Hacer ül-Esved’e selamlarını sunarken de Rab’binle rabıtanı hissediyorsun.

Zemzem! Bir suya bu kadar aşk ve iştah duyulabilir ancak. Tavaftan zemzeme koşmak ve  kana kana içmek, içine zemzem akarken nifakın dışa çıkması insanı nurlandırsa gerek.

Safa ile Merve arasında akıp giderken bütün peygamberler ve bütün mü’minlerle beraber yol tutuyorsun.

Ah Arafat dağı, Cebel-i Rahme. Hani Yunusun;

Arafat dağıdır bizim dağımız,

Anda kabul olur dualarımız… dediği dağ. Ne muhteşem bir yer!

Şayet develerin sırtında turlamaktan ve teknoloji cazibesi fotoğraf çekilmekten uzak kalabilirsen, Cebel-i Rahme’de bir kayanın dibine büzülüp dualarını Hz. Adem’in duasına aminini Hz. Havva’nın aminine katabilirsin. Ellerini semaya açıp, boynunu gönlüne eğip, Efendimizin müjdelediği rahmet denizinden damlalar arayabilirsin. Orası Arafat’tır, rahmet dağıdır. Orada arayışta olmalı ki arayanların duasından nasiplenebilesin.

Mekke’ye gidip de Hudeybiye’ye gitmemek mümkün mü? Hele oradan ihrama girmek, Efendimiz ve Sahabenin yaşadığı acı hatıraları yad etmek, mü’mine daha da bir şuur katar.

Çiğ süt içtiğimi hiç hatırlamıyorum. Hudeybiye’den ihrama girip telbiyelerle Beytullah’a doğru yol almışken, tur şirketi bizi deve çiftliğine davet edip çiğ deve sütü ikram etti. İlk defa gözlerimizin önünde sağılan bol köpüklü deve sütünü içtik. Alışık olmadığımız bir şeydi ama Efendimizin bir sünnetini yerine getirmek, herkeste keyif oluşturdu doğrusu.

Mübarek beldelere gitmek insana doyumsuz bir tat bırakır. Bizim grubumuzda olduğu gibi, bütün müminler ayrılırken en kısa sürede tekrar gelmenin hayalini ve niyetini kurarlar. Rab’imden inşallah en kısa sürede tekrar gitmeyi bana, aileme ve tüm ümmete nasip etmesini niyaz ediyorum.

Sebahattin BİLGİÇ

sebahattin@habername.com

Edirne Mimar Sinan Vakfı

Takip Edin...

Haber & Duyuru

Sohbetler

Soru & Cevap

Sohbet Takvimi