Sevginin Merkezine !

Bir gece yarısı bir telefon aldım. Umreye gitmek ister misin diye soruluyordu. Böyle bir davete hayır denilebilir mi ?

Doğrusu tur firması işinin ehli ve çok güzel hizmet ediyor. Uçağa binişten, tekrar hava alanına dönüşe kadar her şey en ufak ayrıntısına kadar düşünülmüş.

Uçağa binip Medine Hava alanına doğru havalandığımızda rüyalarımda yaptığım ziyaretlerin gerçeğe dönüştüğünü hissettim. “En Güzele” doğru güzel bir uçuşta idik. Dudaklarda hep salavatlar, yüzlerde hep tebessümler, gönüllerde coşku vardı.

HaberlerDuyurular

Bir gece yarısı bir telefon aldım. Umreye gitmek ister misin diye soruluyordu. Böyle bir davete hayır denilebilir mi ?

Doğrusu tur firması işinin ehli ve çok güzel hizmet ediyor. Uçağa binişten, tekrar hava alanına dönüşe kadar her şey en ufak ayrıntısına kadar düşünülmüş.

Uçağa binip Medine Hava alanına doğru havalandığımızda rüyalarımda yaptığım ziyaretlerin gerçeğe dönüştüğünü hissettim. “En Güzele” doğru güzel bir uçuşta idik. Dudaklarda hep salavatlar, yüzlerde hep tebessümler, gönüllerde coşku vardı.

Bir gece yarısı bir telefon aldım. Umreye gitmek ister misin diye soruluyordu. Böyle bir davete hayır denilebilir mi ?

Doğrusu tur firması işinin ehli ve çok güzel hizmet ediyor. Uçağa binişten, tekrar hava alanına dönüşe kadar her şey en ufak ayrıntısına kadar düşünülmüş.

Uçağa binip Medine Hava alanına doğru havalandığımızda rüyalarımda yaptığım ziyaretlerin gerçeğe dönüştüğünü hissettim. “En Güzele” doğru güzel bir uçuşta idik. Dudaklarda hep salavatlar, yüzlerde hep tebessümler, gönüllerde coşku vardı.

 

Uçaktan inip, Medine’ye doğru hareket başladığında çölde susuz kalmış yolcunun suya hasreti ne ise bir an önce Efendimize kavuşma isteği oluştu. Salavatlarla kabaran yüreğimiz  Yunus Emre’nin  ilahisiyle billurdan damlalar oluşturdu.

Araya araya bulsam izini,

İzinin tozuna sürsem yüzümü,

Hak nasip eylese görsem yüzünü,

Ya Muhammed canım arzular seni.

Bir mübarek sefer olsa da gitsem,

Medine yollarında kumlara batsam,

Hub cemalin bir kez düşte seyretsem,

Ya Muhammed canım arzular seni.

Ah Medine! Aşıkların şehri, gönlünde Aşk-ı Resul, gözünde damlayı aşk taşıyanların şehri. Dünyanın her bir tarafından akın akın “En Sevgili”ye koşulan şehir. Sevgi şehri, muhabbet şehri, hilim şehri, bereket şehri, ibadet ve taat şehri.

Efendimiz: “Vefatımdan sonra beni ziyaret eden, hayatımda iken beni ziyaret etmiş gibidir” buyuruyor.  Elbette Efendimiz hayatta olsaydı seve seve yanına koşacak hürmetimizi, sevgimizi ve bağlılığımızı iletecektik. Saadet asrı nasip olmadı ama uzun bir aradan sonra nasip oldu tekrar Efendimize koştuk hamdolsun. Huzuruna varıp büyük bir sevinçle hem kendimizin, hem de dostlarımızın selamlarını, aynı zamanda bağlılıklarımızı ve hürmetlerimizi yeşil kubbenin karşısından sunduk. Kabri Saadetlerinin başına varıp “biz geldik Ey Allahın Resulü, bizi de ümmetinden kabul buyur dedik”.

Hele Ravza-yı Mutahhara’nın havasını teneffüs etmek bizi kendimizden geçirdi. Mescid-i Nebevi’nin gerilerinden Cennet Bahçesine yaklaştıkça tarifi imkansız bir hazza kapılıyor insan. Oraya yaklaştıkça bir başkalık başlıyor. Hareketler duruluyor, gözler süzülüyor, boyunlar bükülüyor.

Ne hatıralar barındırıyor Medine. Her tarafta Efendimizin, her köşede sahabenin hatıraları canlanıyor. Sanki Efendimiz odasından mescidine çıkıveriyor namazlarda. Sanki Ashab-ı Suffe yine kendilerine mahsus yerde toplanmış, sanki ezanları Hz. Bilal-i Habeşi okuyor. Sanki Eba Eyyüb Hazretleri işte ben burada Efendimi misafir ettim diyor, bir tarafta Eba Zer kedileriyle oynuyor, diğer tarafta yaralı Sa’d Bin Muaz  mescidde bir direğin dibinde tedavi ediliyor ve kendini direğe bağlamış Ebu Lübabe’nin  istiğfarı mescidin içinde yankılanıyor…

Ve Uhud Meydanı. Ruhunuza yolculuk yapabilirseniz şayet, savaşı birazcıkta olsa yaşayabilirsiniz. Uhud Meydanında Amr Bin Cemuh’la beraber topal aksak şehit olma arzusuyla yürür, Ebu Dücane ile beraber müşriklerin saflarını yarar, Zübeyr Bin Avvam’la kartal kesilir, Resulullah’a atılan oka Talha Bin Ubeydullah ile beraber elini tutar, Efendimizin etrafında Nesibe Hatunla beraber kılıç sallar, Abdullah Bin Cahş ile ahidleşir,Ebu Ubeyde ile dişlerini kaybeder, Musab Bin Umeyr ile yere düşer, Hz.Ali ile yanına yaklaşılmaz bir savaşçı olursun…  Ve en sonunda”Hamzanın ağlayanı yok mu” diyen Efendimizle beraber Safiye Halanın yanına çöker parçalanmış, ciğerleri sökülmüş Hz. Hamza’nın başında gözyaşı dökersin…

Medine-i Münevvere, Nurlu Şehir, Efendimizin Şehri, Ensar’ın Şehri.  Orada salavatlar Efendimize ulaşmak için yarış yapar. Gönüllerden dudaklara uzanan salavatlar tesbih tesbih Efendimize yol olur. Ve orada yeşil kubbenin altında yüce bir merasim tertip edilir. Salat-ü selamla dudaklar kıpırdarken, yaşlı gözler parmaklıkların arkasına doğru uzanır, gönüller Alemlerin Sultanına hasretle bir kez daha bağlanır.  Ve bu merasimde herkeste meleklerin çektiği fotoğrafın karesine girebilmenin mutluluğu ve hazzı vardır.

Zaman gelip de O Kutlu Şehirde vakit dolduğunda, kimse elveda diyemez. Dudaklardan “doyamadık Ya Rabbi, tekrar tekrar gelmeyi nasip eyle ve bizden ziyaretimizi kabul eyle” niyazları dökülür.

Not: Mekke yolculuğu ile devam edeceğiz inşallah.

Sebahattin BİLGİÇ

sebahattin@habername.com

Edirne Mimar Sinan Vakfı

Takip Edin...

Haber & Duyuru

Sohbetler

Soru & Cevap

Sohbet Takvimi