Ta Arşa Çikar Her Gece Âşiklarin Âhi!

         Ruhum sana âşık sana hayrandır Efendim,
         Bir ben değil âlem sana hayrandır Efendim.
         .
         .
         Aşkınla buhurdan gibi tütmekte bu kalbim,
         Sensiz bana cennet bile hicrandır Efendim…
                                                                 Ali Ulvi KURUCU

HaberlerDuyurular

         Ruhum sana âşık sana hayrandır Efendim,
         Bir ben değil âlem sana hayrandır Efendim.
         .
         .
         Aşkınla buhurdan gibi tütmekte bu kalbim,
         Sensiz bana cennet bile hicrandır Efendim…
                                                                 Ali Ulvi KURUCU

         Ruhum sana âşık sana hayrandır Efendim,
         Bir ben değil âlem sana hayrandır Efendim.
         .
         .
         Aşkınla buhurdan gibi tütmekte bu kalbim,
         Sensiz bana cennet bile hicrandır Efendim…
                                                                 Ali Ulvi KURUCU

         Bu zamana kadar yeryüzünden nice insanlar geldi geçti. Hiç şüphesiz çok büyük çoğunluğu hiç hatırlanmaz. Ama niceleri de gönüllerde yer buldu da hala hayırla yâd edilmeye devam ediliyorlar.

         Yeryüzünün de gökyüzünün de en çok öğüleni adıyla müsemma Efendimiz Muhammed Aleyhisselam’dır. Hiç bir kimse O’nun kadar sevilmemiştir. Hiç bir kimseye O’nun kadar naat’lar, şiirler yazılmamıştır. Hiç bir kimse tarihin her zamanında O’nun kadar özlenmemiştir. Hiç bir kimseye O’nun kadar dua edilmemiştir. Hiçbir kimseye O’nun ismi kadar isim konulmamıştır. Hiç bir kimse onun kadar ziyaret edilmemiştir. Hiç bir kimseye O’nun kadar hürmet edilmemiştir…

         Bağrı yanıklar gönüllerinin en derinlerinden sevgiyle ve hasretle şiirlerini yazmışlar hep beyaz sahifelere. Gelinlik kızlar Efendimizin adını işlemişler göz nuru çeyizlerine. Hattatlar bir Muhammed yazmışlar ki levhalara o levhalar Efendimizin nurunu yansıtmaktadır.
Mevlithanlar yanık sesleriyle mevlid-i şeriften bahirler okudukça gönülden salâvatlarla gözyaşı akıtmaya devam etmektedir Muhammed (s.a) sevdalıları.

         Tıpkı bu gün olduğu gibi yüz yıllardan beri bağrı yanıklar büyük bir özlemle ziyaret ediyorlar Efendimizi. Müminler Efendimizin “evimle minberimin arası cennet bahçelerinden bir bahçedir” dediği Ravza-ı Mutahhara’da bir teşehhüd miktarı buluna bilmek, ayak bastığı yerlere yüz sürebilmek için nice mesafeler kat ediyorlar ve nice bağırlar yandıkça yanmağa devam ediyor.

         Burada ismini tarihe ve müminlerin gönlüne şerefle nakşetmiş birkaç büyüğümüzden bahsetmek gerek. İmam Şamil’in Efendimizin kabrini ziyareti, edebi ve aşkı ne kadar çarpıcıdır. Efendimizin Kabr-i şeriflerine yaklaştığında yere kapanmış ve Halid-i Bağdadî Hazretlerinin şu şiirini söyleyerek kabri şerife yönelmiş.

        “Server-i âlem sana aşık olup da yanarım,
         Her nerede olsam o güzel cemalin ararım.
    
         Kâbe kavseyn tahtının sultanı sen, ben hiçim.
         Misafirinim dememi saygısızlık sayarım.
          …
          …

         Cömertlerin kapısına bir şey götürmek hatadır,
         Basmakla şeref verdiğin toprağı öpmeğe geldim.

         Kapına yüz sürebilsem ey canımdan aziz canan
         Su ile olmayan işler, hasıl olur o topraktan…

         Sultan Abdülhamid yaptırdığı hicaz demir yolu Medine’ye ulaştığında işçilere uyarıda bulunmuş, kullandıkları çekiç ve balyozların üzerlerini deri veya bezlerle kaplasınlar da Efendimiz’i ve misafirlerini rahatsız etmesinler diye. Ecdadımızın edebi ve hürmeti bununla da sınırla değil tabiki. Şair Nabi’nin hatırasını aktaralım. Şair Nabi bir takım devlet erkânıyla beraber hac yolculuğuna çıkar. Medine’ye yaklaştıklarında konak yerinde bir paşa kıbleye karşı ayaklarının uzatarak uyumaktadır. Nabi ise Medine’ye yaklaşmanın heyecanında ve Efendimizin Hasretiyle yanmaktadır. Paşanın bu halini görünce şu naat’tı söyler ve yazar:

         Sakın terk-i edepten, kûy-i Mahbûb-i Hudâ’dır bu;
         Nazargâh-ı ilâhîdir makam-ı Mustafâ’dır bu.!..

         Felekte mâh-ı nev Bâbu’s-selâm’ın sîne-çâkidir;
         Bunun kandîli, cevzâ matla-ı nûr-i ziyâdır bu!

         Habîb-i Kibriyâ’nın, hâbgâhıdır fazîlette;
         Tefevvuk kerde-i arş-ı Cenâb-ı Kibriyâ’dır bu.

         Bu hâkin pertevinden oldu, deycûr-i adem zâil;
         Amâdan açtı mevcûdât, çeşmin tûtiyâdır bu.

         Murââd-ı edeb şartıyla gir Nâbî bu dergâha;
         Metâf-i kudsiyândır, bûsegâh-ı enbiyâdır bu.! (*)

*Burası; Allah Sevgilisi’nin beldesi, Hazret-i Peygamber’in Cenab-ı Hakk’ın nazar buyurduğu Temiz Bahçe’si (Ravza-i Nebî)dir; (öyleyse) edep hatası işlemekten (tir tir titreyerek) sakın!
*Bu gökteki yeni ay, Selâm Kapısı’nın (Bâbu’s-selâm) yüreği yanık aşığıdır; (Öyle ki, göklerdeki) Cevza Yıldızı bile ışığını, onun kandilinin nurundan almaktadır.
*Bu Allah’ın yüce Sevgilisi’nin mübarek İstirahatgâhı (Türbesi)’nın fazileti öyle yüksektir ki, Cenab-ı Hakk’ın izni ve rızasıyla arşına çıkartılmıştır.
*İnsanlık karanlıktan, bu toprağın ışığı sayesinde kurtuldu. Çünkü o, mevcudatın gözlerine şifa veren bir sürmedir; o nur sayesinde görmeyen gözler bile açılır.
*Nabi, (kimin huzuruna çıktığını bir düşün ve) bu dergâha; edep şartlarına eksiksiz riayet ederek gir! (Zira) burası meleklerin bile (çok büyük bir edep ve saygıyla) tavaf ettikleri ve Peygamberler’in (öpercesine) tecelli ettikleri bir yerdir.

          Medine-i Münevvere’ye sabah ezanı vaktinde girdiklerinde müezzinin minareden bu naat’tı okuduğu duyulur. Nabi heyecanla minarenin kapısına koşar ve bu natı kendisinin yazdığını söylediğinde müezzin rüyasında Efendimizi gördüğünü “ümmetimden Şair Nabi’nin bu kasidesini oku” dediğini anlatır. Şair Nabi orada heyecan ve sevincinden bayılır.  
     
  (*)Kardelen Mart 2009      

Yazarın diğer yazıları: 

GÜL MEVSİMİ!
ZÜBDE-İ ÂLEMSİN SEN!
MEZARIMI YERDE ARAMA!
AĞABEYCAN MUHSİN BAŞKAN!

 

Sebahattin BİLGİÇ
sebahattinbilgic@gmail.com
    

Edirne Mimar Sinan Vakfı

Takip Edin...

Haber & Duyuru

Sohbetler

Soru & Cevap

Sohbet Takvimi