AB’ye tam üyelik talebinde bulunan Türkiye’nin;
-Daha güçlü demokrasiye,
-Daha güçlü insan haklarına,
-Daha güçlü ekonomiye
sahip olarak yoluna devam etmesi gerekmektedir. Bu temel gerekliliklerin sağlanması sürecinde, son derece ağır hasarlara yol açan yol kazaları da yaşamaktayız.
Çok geriye gitmeden sadece son bir yılı hatırlayalım: Hiçbir çağdaş demokratik toplumda bugüne kadar yaşanmamış, benzerine rastlanmamış 27 Nisan muhtırası, Cumhurbaşkanı seçimindeki 367 şartı komedisi, son olarak kısa bir süre önce yapılan serbest demokratik seçimlerde büyük bir oy oranı ile tek başına iktidar olan AKP’yi toplum vicdanında hiçbir karşılığı bulunmayan iddialarla, yargı yoluyla kapatma çabaları… Tüm bunları şaşkınlıkla ve ibretle izliyoruz.
Bu çerçevede;
-Milletin iradesi paylaşılamaz. Kimse kurtarıcılığa soyunmamalıdır.
-TBMM sahip olduğu gücün farkında olmalıdır. Kendisine emanet edilen milletin iradesinin hakkını vermelidir.
-Türkiye’nin demokrasiden başka seçeneği yoktur. Demokrasinin en büyük düşmanı darbelerdir.
-Demokrasimize, huzur ve güvenliğimize tehdit oluşturan bütün yasadışı oluşumlar ortaya çıkarılmalı ve yargılanmalıdır.
-Darbecileri yargılamak yetmez. Darbelerin toplumsal ve kurumsal destek bulmasını imkansız kılacak düzenlemeler yapılmalıdır.
-Darbelere ve darbecilere karşı demokratik ittifak şarttır. Demokrasinin kurumsallaşması, demokrasi cephesinin güçlenmesine bağlıdır. Demokratik reformlar devam etmeli. Türk demokrasisi mutlaka bürokratik vesayetten kurtarılmalıdır.
-TSK siyasetten uzak durmalı, TSK tümüyle ve sadece yurt savunmasını en iyi şekilde yapmaya odaklanmalıdır.
-TSK’nin siyaset ve toplumla ilişkileri modern demokratik toplumlardaki örnekleriyle örtüşecek şekilde yeniden yapılandırılmalıdır.
-Türkiye Cumhuriyet döneminde geri kalmışlık zincirini kırabileceği üç altın fırsat yakalamıştır. Bunlar 1950’ler de DP dönemi, 1980’ler de Özal dönemi ve 2002 de başlayan AKP dönemidir. Bunlardan ilk ikisi ekonomik reformlara siyasi sistemin direnmesi nedeniyle zaafa uğrarken üçüncüsü de aynı akıbete uğramak üzeredir. Bu üç altın fırsatın değerlendirilememesinin sorumlusu işçi, çiftçi, memur, esnaf, girişimci değil ülkeyi yönetilemez kılan bürokratik elitlerdir.
-Herkes, her halükarda koşulsuz demokrasiyi savunmak zorundadır. Bütün bu yaşananlar umarız ders olur ve demokrasi dışı arayışlar son bulur.
Dr. Alaattin SAKİNOĞLU