Eskiler Şam’a Şam-ı Şerif derdi. Böyle isimlendirilmesinin nedeni burada yaşayanlardan ve yaşananlardan olsa gerek. Nitekim Şam’la ilgili hadis-i şerif rivayetleri de var. Peygamber Efendimiz 12 yaşında Busra’ya kadar gelmiş, 25 yaşında da Şam’ı ziyaret etmişler. ”Acaba Efendimizin ayak bastığı, geçtiği yerlerden biz de geçebilecek miyiz” düşüncesi insana ayrı bir heyecan veriyor…
Evet, buraya Şam-ı Şerif denmesinin sebepleri çok. Yahya (A.S)’ın kabri burada, Emeviye Camiinin içinde. Halep’te de Zekeriya (A.S)’ın kabri bulunuyor.
Müezzinlerin piri ve Efendimizin özel hizmetinde bulunan Bilal-i Habeşi hazretleri de burada. Kabrine yaklaştıkça insanı bir heyecan, bir tatlılık sarıyor. ‘Esselamu Aleyke ya Resulullah dostu, Ey müezzinlerin piri… Seni Sevgilinin yanından, Medine-i Münevvere’den Şama getiren nedir? Hatıralar paylaştığın şehirde, her köşede, her taşta, mescidde, sokakta Sevgilini bulamaman mı?’
Ya sur duvarının içindeki mescidde sürdüğü mütevazı hayat gibi mütevazı bir şekilde yatan Şam fakihi Ebu Derda hazretlerine ne demeli.
Peygamberimizin ehli beyti, torunları, Seyide Zeynep, Hazreti Hüseyin’in şehid arkadaşlarının başları… Şam-ı Şerifteler.
Şam’da gezinti yapmak sizi tarihe, cenk meydanlarına da götürür. Selahaddin-i Eyyübi’ye, O büyük komutana varırsınız ve Kudüs’ü düşünürsünüz. Önünde boynunuzu büker mahcubiyetinizi ifade edersiniz. Kabrin çıkışında ise Osmanlının ilk hava şehidlerine gıptayla dua okursunuz.
Gönül yolculuğu yapmak isterseniz, Muhyiddin-i Arabî Hazretlerinden başlayın, Halid-i Bağdadi Hazretlerine varın diz çökün.
Ve gezinmeye devam ederken Mimar Sinan eseri Süleymaniye Külliyesine yolunuz mutlaka düşmeli. Çünkü orada yatan tanıdık bir isim, bir halife var. Sultan Vahdeddin. Vatansız, sürgünde dolaşırken garip vefat etmiş, naşı Şam’a getirilip Süleymaniye Külliyesine defnedilmiş. Kim bilir belki bir gün iadeyi itibar olur kabir asli vatanına naklolur.
Şam-ı Şerifte dolaşırken manevi hava sizi âlemlerin en sevgilisinin iki kere konakladığı yere davet eder. Ve salâvatlar eşliğinde 130 km mesafedeki Busra şehrine doğru yola çıkarsınız. Yaklaştıkça sabırsızlanırsınız En Sevgilinin ayak bastığı yerlere bir an önce varmak için. Büyük bir medeniyetin geçtiği tarihi kalıntılara vardığınızda ticaret için niçin buralara kadar gelindiğini daha iyi kavrarsınız. Eskiden muntazam ve muhteşem caddelerinin olduğu anlaşılan yollarda ilerlerken karşıdan Rahip Bahira’nın ve Rahip Nastura’nın En Değerli Konuklarını ağırladıkları klise görünür. Tavanı çökmüş, harabeleşmiş kilise bu haliyle bile ‘Kutlu Misafirini’ ağırlamanın sıcaklığını hala hissettirir. Oradan Resulullah Efendimizin konakladığı ağaca doğru daha da bir hasret ve şevkle yönelir, konaklama yerine yapılmış mescidi ziyaret eder, salât-u selamlarla ayrılırsınız oradan.
Busra’ya gitmişken muhteşem antik tiyatronun en yüksek yerine çıkıp harabe şehrin manzarasına bakarak ” buralardan ne insanlar, ne yapılar geçmiş, ama dünya bunlara da kalmamış” deyip ibret almalı, murakabe yapmalısınız.
Buralara kadar gelmişken Peygamber Efendimizin ”Allahın ne iyi kuludur ” dediği Seyfullah; ”Allahın kılıcı” Halid B.Velid’i ziyaret etmeden ayrılmak olmasa gerek. Bizde iki saatlik bir yolculuktan sonra orduların önünde çaresiz kaldığı o dahi ve büyük komutanın Humus’taki kabrine varıyoruz. ”Esselamu aleyke Ya Seyfullah”. Kabrinin bulunduğu yere çok güzel bir cami ve külliye inşa edilmiş. Etrafında insanlar cıvıl cıvıl ve Eyüb Sultandaki gibi her taraftan ilahi ve Kuran sesleri geliyor.
Aynı dini ve dört yüz yıl boyunca aynı kaderi paylaştığımız Bilad-i Şam’da ortak paydalarımız çok. Şüphesiz ki bu insanlarla ortak hülyalarımız da çok olsa gerek.
Yazarın diğer yazıları:
EDİRNE’DEN ŞAM’A-2.
EDİRNE’DEN ŞAM’A-1.
DÜNYA BİR KİTAPTIR!
HOCA EFENDİM-5.
Sebahattin BİLGİÇ
sebahattinbilgic@gmail.com