Yaşam Allah’u Teala’nın takdiridir. Yaşaması takdir olunan bu dünyada yine takdir olunduğu kadar yaşar. Üstelik bu mukadderat kimsenin elinde de değildir. Dünyaya gelen ağlayarak gelir, belki yine ağlayarak gider. Onun için olsa gerek Seyrani şöyle seslenir:
Ne hikmettir şu dünyaya
Gelen ağlar, giden ağlar
Soralım yoksula, baya
Aslı nedir, neden ağlar?
Kuran-ı Kerim tabiriyle “oyun ve eğlenceden ibaret “ olan dünya hayatını eğlenerek geçirenler bu dünyadan ayrılırken ağlayarak giderler. Doyamadıkları bu geçici hayat onlar için ebedi hayata perde olur. Hakikat güneşi o perdeyi açmamışsa, kişi hakikat güneşinde yanmamışsa, kimsenin de gönlünde yanmamıştır.
Hayrabolu’lu Ahmed Sarban Hazretleri ne güzel ihtar etmiş;
Dünyaya verme gönlünü kim Hak’tan alıkor,
İdrak erişmez ana, acep kârhânedir.
Gurbette olduğunu unutursa insan ve asıl vatanın âhiret yurdu olduğunu bilmezse elbette bütün hayalleri ve bütün yatırımı bu geçici dünya içindir. Onun için herhalde Orhan Veli rakı kadehinde balık olmayı arzu ediyor. Gözlere perde çeken bu dünya gönle de perde çekiyor.
Kur’an-ı Kerim her tarafı perdelenmiş insanı tarif etmiş: “Onların kalpleri vardır, fakat onunla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da aşağıdırlar. Bunlar da gafillerin ta kendileridir” (Araf: 179).
Yunus Emre çok güzel ifade etmiştir bu dünyaya geliş sebebini;
Ben gelmedim da’vi için, benim işim sevi için
Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim.
Düriş kazan, ye-yedür bir gönül ele getür.
Yüz Kâbe’den yiğrekdür bir gönül ziyareti.
Gönlünü muhabbetin kabesine döndürenler, sevgiyi paylaşanlar, her şeyine sevgi katanlar sevdikleri kadar seviliyorlar da. Yürüyünce onunla beraber yürüyenler, üzülünce de beraber üzülüyor.
Bütün mesele salih bir yaşam sürüp, bu dünyadan asli vatana göçerken sevinebilmede. Öyle bir yaşam sür ki dosta kavuşma hasreti seni sarsın, ama dostların senin ayrılığına yansın. Meydanlar dolusu kardeşlerin tabutunu yüklenirken, yine meydanlara sığmayanlar seninle beraber yüreklerini gömsün. Mevlana’nın düğün gecesine hazırlanması gibi ne güzel değimli? Şeb-i arûs. Vuslat gecesi, düğün gecesi, gurbetten kurtuluş gecesi. Ölüm bile içindeki ateşi söndürmemiş Mevlana’nın. Diyor ki Mevlana: “Vefatımdan sonra benim kabrimi aç ve içimin ateşi sebebiyle kefenimden nasıl duman yükseldiğini gör”.
Ölmeden önce ölü kalplere su verenler öldükten sonra diri gönüllerde gonca açmaya devam ediyor. Onun için yine Mevlana demiş ki;
Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde arama.
Bizim mezarımız arif kişilerin gönlündedir.
Yazarın diğer yazıları:
AĞABEYCAN MUHSİN BAŞKAN!
EDİRNE’DEN ŞAM’A-4.
ŞEHİTLERİMİZE ŞÜKRANLA…
EDİRNE’DEN ŞAM’A-3.
Sebahattin BİLGİÇ
sebahattinbilgic@gmail.com