Hayatin En Günceli !

          Üniversitede okuduğum yıllarda Rahmetli Es’ad Coşan Hoca Efendi’den üniversite öğrencilerine bir konferans vermesi arzusunda bulunmuş, kendileri de uygun görürse güncel konularda bir konuşmanın olmasını arzu ettiğimizi eklemiştik. Konferans günü geldiğinde tutmuş olduğumuz salonda Hoca Efendi kürsüye geldi ve size her insan için her zaman en güncel konuyu söyleyeyim mi dediler ve arkasından devam ettiler. Gençler! Bir insan için en güncel konu ÖLÜMDÜR.

          Biz günlük siyasetin, günlük olayların değerlendirileceği bir konu beklerken çok önemli bir ders almıştık o gün. Zengin fakir, yaşlı genç, zayıf kuvvetli ,misafir yolcu, soğuk sıcak, gece gündüz ayırmadan ölüm her zaman yanımızda değil midir?

HaberlerDuyurular

          Üniversitede okuduğum yıllarda Rahmetli Es’ad Coşan Hoca Efendi’den üniversite öğrencilerine bir konferans vermesi arzusunda bulunmuş, kendileri de uygun görürse güncel konularda bir konuşmanın olmasını arzu ettiğimizi eklemiştik. Konferans günü geldiğinde tutmuş olduğumuz salonda Hoca Efendi kürsüye geldi ve size her insan için her zaman en güncel konuyu söyleyeyim mi dediler ve arkasından devam ettiler. Gençler! Bir insan için en güncel konu ÖLÜMDÜR.

          Biz günlük siyasetin, günlük olayların değerlendirileceği bir konu beklerken çok önemli bir ders almıştık o gün. Zengin fakir, yaşlı genç, zayıf kuvvetli ,misafir yolcu, soğuk sıcak, gece gündüz ayırmadan ölüm her zaman yanımızda değil midir?

          Üniversitede okuduğum yıllarda Rahmetli Es’ad Coşan Hoca Efendi’den üniversite öğrencilerine bir konferans vermesi arzusunda bulunmuş, kendileri de uygun görürse güncel konularda bir konuşmanın olmasını arzu ettiğimizi eklemiştik. Konferans günü geldiğinde tutmuş olduğumuz salonda Hoca Efendi kürsüye geldi ve size her insan için her zaman en güncel konuyu söyleyeyim mi dediler ve arkasından devam ettiler. Gençler! Bir insan için en güncel konu ÖLÜMDÜR.

          Biz günlük siyasetin, günlük olayların değerlendirileceği bir konu beklerken çok önemli bir ders almıştık o gün. Zengin fakir, yaşlı genç, zayıf kuvvetli ,misafir yolcu, soğuk sıcak, gece gündüz ayırmadan ölüm her zaman yanımızda değil midir?

          Ağızların tadını, gözlerin ferini, evlerin neşesini kaçıran ölüm hep hayatımızın içinde değil midir? Bazen düğün yarım kalır, bazen cenazeye gidenler cenaze olur, bazen yeni bir hayat yeni bir ölüm getirir.
Yahya Kemal’in ‘’ artık demir alma günü gelmişse zamandan , meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan’’ diye bahsettiği o zaman gelmişse artık yolculuk başlamıştır. Çünkü o yolculuğu değiştirmenin mümkünatı yoktur. Ecel bahane tanımaz artık.

          Ölüm tat kaçırıcıdır, ölüm soğuktur, ölüm matemdir …Fakat ölüm bir vaizdir, hayatın firenidir, hırsların törpüsüdür… Her an defaatle aldığımız nefes alınamadığında bizi sonsuzluk aleminin bekleme durağına bırakır. Ölülerin mekanı, ölümsüzlüğün kapısıdır aynı zaman da. Burada gözlerini yummak için açanlar, orada yummamak için açacaklar.
          “Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm. Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm” diyen, şair, yazar ve düşünce adamı Erdem Bayazıt, ölümsüzlüğü tadan nice Allah dostlarının yolunu bize hatırlatır. Ölümsüzlüğü tatmak! Ölüme düğün gecesi, ölüme dosta kavuşma sevinciyle bakmak. Hatta bakmak değil ölümü böyle yaşamak. Ölümü tercih etmek. Necip Fazıl ne güzel dile getirmiş;
          Ölüm ne güzel şey odur perde arkasından haber,
          Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber.

          ” Mutu kable en temutu”…  Sanırım bütün sır burada. ‘Ölmeden önce ölünüz “ Hazreti Ömer (r.a)’ın ölüm var hassasiyetiyle yaşamak. Saçın akında, yaprağın sararmasında, hatta yeni sürmeye başlayan bir filizde,  ölümü hissetmek. Belki en güzel yaklaşımlardan biri başkalarının ölümünden değil kendi ölümümüzden bahsetmek. Ölenin tabutuna kendimizi koymak. Zira ölüm unutulursa gaflet saltanat gezer, uzun emeller süsler hayallerimizi, planlarımız hep dünyevileşir, evlerimiz süslenir, zihinlerimiz pislenir, gönüllerimiz puslanır, idealler kaybolur… Herhalde ölümden kaçmak yaradandan kaçmak olsa gerek.

          Altmış üç yaş sünnet ömür olarak kabul edilmiş bir çok İslam büyüğü tarafından. Bundan dolayıdır ki Ahmed Yesevi Hazretleri altmış üç yaşından sonrasını kendine mezar kazdırarak orada geçirmiş. Ve niceleri de sünnet yaşta vefat etmenin bahtiyarlığını yaşamışlar. Unutamadığım bir hatıram var konumun başında bahsettiğim Rahmetli Hoca Efendiyle ilgili. Beraber bulunduğumuz lokalden çıkarken şuan lokal içindeki hatırlamadığım mevzunun devamı olarak arabasına giderlerken bir an dikildi ve bana dönerek; ”Sebahattin biliyorsun sünnet yaş altmış üçtür” dediler. Bu cümleyle muhatap olurken göz göze geldik ve ben o an oradaki mesajı gördüm, söylediği, bildirmek istediği bir şey vardı. Müthiş bir ürpertiyle içime doğan cümle ”aman efendim” oldu. Dilimin ucuna kadar gelmesine rağmen söyleyemedim ve ”biliyorum efendim” dedim. Kısa bir süre sonra Hoca Efendi İsveç’ten ayrıldılar ve yine kısa bir süre sonra Rahmeti Rahmana kavuştular. Avustralya’da oturan okul ve ev arkadaşımdan cenaze defini nedeniyle buluştuğumuz İstanbul’da da öğrendiğim kadarıyla vefatının hemen öncelerinde  talebelerine ”hesaplayın bakalım sünnet yaşa, sünnet ömre ulaştık mı” diye yaşlarını hesap ettirmişler. 
          Evet  bazıları için arzu edilen iken çoğu insan için ölüm soğuktur , ocak söndürücüdür ama şairin dediği şu gerçeği de bize hatırlatır.

          Ölümlüyken ilahlık taslayanlar sayısız,
          Allah’tan ki , ölüm var ya ölüm olmasaydı.

          Firavunlar, Nemrutlar, Ebu Cehiller ! İlahlık taslayanlar, insanların önüne hayat vaad edenler, gaddar zalimler  ya ölmeselerdi? Güneşin önünde bu insanlar perde olmaya devam etseydi… Allah’tan ki ölüm var.

Sebahattin BİLGİÇ
sebahattinbilgic@gmail.com

Edirne Mimar Sinan Vakfı

Takip Edin...

Haber & Duyuru

Sohbetler

Soru & Cevap

Sohbet Takvimi