Seyahatlerin en güzeli hiç şüphesiz ki kutsal belde Mekke ve Medine’ye yapılan seyahattir. 1989 yılında arkadaşlarla yapmış olduğumuz o yolculuk harikaydı. Üniversite öğrencileri olarak sanırım dört yıl arka arkaya umre yolculukları düzenlemiştik. 1988 yazında bütün bir yaz çalışarak biriktirmiş olduğum harçlıklarla hamdolsun yirmi beş arkadaşın arasına katılmıştım. Özel tuttuğumuz otobüste arkadaşlarımla beraber çölde ilerlerken;
Arayu arayu bulsam izini
İzinin tozuna sürsem yüzümü,
Hak nasip eylese görsem yüzünü,
Ya Muhammed canım arzular seni.
İlahileri eşliğinde yaptığımız yolculuk hala bendeki tadını koruyor.
Seyyahların hatıralarını, gözlemlerini, değerlenlendirmelerini dinlemek, kitaplaşmışsa okumak lazım. Çünkü orada bir tecrübe, bir karşılaştırma, evvelkilerin bıraktıkları, şimdikilerin halleri var. Allah bize yeryüzünde dolaşmamızı emrediyor. İnsan dolaşmalı, görmeli, gözlemlemeli, ibret almalı, dersler çıkarmalı, mukayese etmeli ve bunlar kadar önemlisi de gözlemlerini paylaşmalı. Evliya Çelebi, İbni Batuda gibi seyyahların seyahatnameleri kendilerinden sonrakilere ışık olmuştur.
Bu yazımı yazmaya sebep; Edirne Mimar Sinan Vakfı Öğretmenler Platformu olarak düzenlediğimiz; çağdaş bir seyyahı, otuza yakın ülkeyi dolaşmış, onlarca şehri fotoğraflamış ve kitaplaştırmış Rıdvan Canım’ın ”doğuya yolculuk ve fotoğraflarla İran izlenimleri ” konulu sunumunu izlememdir.
Rıdvan Bey konuşmasına Erzincan yakınlarında bir İranlı’nın minibüsünün arkasında İngilizce olarak yazılan şu sözden çok etkilendiğini söyleyerek başladı.”Dünya bir kitaptır, öyleyse okuya bildiğin kadar oku.” Sonrasında gerçekten çok güzel bir sunum ve slâyt gösterisiyle adeta nefes almadan iki saat boyunca bizleri kendisine hapsetti.
O fotoğraflanmış tarihi yapıları, bahçe düzenlerini, İran halılarını ve tablolarını, yeni şehir düzenlerini gördükçe benim bu ana kadar zihnimde yer eden İran farklılaştı doğrusu. Hele ilim, kültür ve fikir adamlarının, büyük tasavvuf önderlerinin, şairlerin isimleri geçtikçe, hatta dünyada şairlere ait mezarlığın sadece İran’da olduğunu dinledikçe benimle beraber bütün salonun İran’la ilgili düşüncelerinde bir değişim olduğunu gördüm.
İran eşsiz İslam medeniyetinin hiç şüphesiz önemli bir parçasıdır. Hatta belli bir dönemden sonra Sünni geleneğin alternatifi de olmuştur. Ve bu günde hala devam etmektedir. Tarih içersinde İran Şiiliği’ne karşı mücadeleler olagelmiş. Yavuz Sultan Selim’in Şah İsmail’le daha doğrusu, Osmanlı’nın Şiilikle mücadelesini iyi kavramak lazım.
Bu çerçevede yaptığı konuşmasında Hasan Gümüş Hocamız Halid-i Bağdadi Hazretlerinin kendi zamanında Şiiliğe karşı mücadele ettiğini anlatmıştı. Son zamanlarda dünyadaki gelişen olaylar karşısında İran’ın bütün İslam dünyasında hamiyetperverliğinin ve sözcülüğünün arttığını görmek mümkün.
Gerek Amerikan’ın İran’ı düşman ilan etmesi ve gerekse İran’ın sert açıklamaları ve icraatları İslam dünyasında İran’ın yerini yükseltti. Fakat Sayın Başbakanın ve Ahmet Davutoğlu önderliğindeki dış işleri ekibinin, alışıla gelmişten farklı açılımlarının ve stratejilerinin ve hassaten son Gazze zulmü karşısında Sayın Başbakanın açıklamalarının Türkiye’yi öne taşıdığını düşünüyorum.
İran hemen yanımızda aynı medeniyeti paylaştığımız bir ülke. Nice Türk Hanedanları gelmiş geçmiş ve arkalarında çok güzel eserler bırakmışlar. Nüfusunun ise hemen hemen üçte biri Türk. Önümüzdeki hafta inşallah Suriye’ye gitmem gerekiyor. Ama bu sunumdan sonra sanırım ilk seyahat etmeyi düşüneceğim ülke İran olacak.
Yazarın diğer yazıları:
HOCA EFENDİM-5.
HOCA EFENDİM-4.
HOCA EFENDİM-3.
HOCA EFENDİM-2.
Sebahattin BİLGİÇ
sebahattinbilgic@gmail.com