Bilmem hiç minarede ezan okudunuz mu? Şerefede bütün kainatla beraber dönerken ‘Allahu Ekber’ (Allah en büyüktür) demek ve bütün yer yüzüne şehadeti haykırmak ve bütün yeryüzünü şehadetinize şahit tutmak , davet görevini yerine getirmek, çok büyük bir hazdır.Baş parmaklarınızla kulaklarınızı tıkar, ellerinizle sanki bir huni oluşturur uzaklara, daha uzaklara Allah’ın davetini ulaştırmak için seslenirsiniz. Hele evinin bahçesinde yada tarlasında bir şeylerle uğraşan insanların olduğu yere çöküp huşuyla ezanı dinlemesi sizi daha da coşturur.
Şimdi şerefeden ezan okumanın şerefine ermek pek mümkün değil.Hatta mikrofonla da olsa ezan okumak nerdeyse imkansız. Çünkü merkezi ezan sisteminde günler hoca efendiler tarafından parselli.Gerçi güzel ses ve makamlarıyla hoca efendiler ezanları okuyorlar ama şahsen ben, her bir minareden ayrı bir ses ve makamın terennüm edilmesini, hatta cami cemaatinden bir hacı amcanın ezan okumasını çok özledim.
Minare, kadim medeniyetimizde bir sanat eseri olarak kendini gösterir. Mimarlarımız minare dizaynında bir önceki ustasını geçebilmek için uzun yıllar çalışmalar yapmışlar. Hem camilerin her bir köşesini minarelerle donatmışlar, hem de şerefe sayısını arttırırken zarif görünmesine de dikkat etmişler. Tabi bir de içerden merdiven stilini de eklemek lazım. O kalem gibi incecik zarif yapıya her bir şerefe için ayrı bir merdiven koymak müthiş bir sanat olsa gerek. Şayet hala çıkmamışsanız, bakmaya doyamayacağınız minare görüntülerinin arasından en zarif şekliyle her cepheden kendisine baktıran Selimiye Camii’nin minarelerine çıkmanızı tavsiye ederim. Bu kadar merdiveni çıkmak üzere kendinize güveniyorsanız, arkadaşlarınızla beraber aynı kapıdan minareye girip birbirinizi görmeden üç ayrı şerefeye ulaşır, kadim medeniyetimizin şahane eserlerini kubbe ve zarif minarelerini temaşa edebilirsiniz.
Bizim medeniyetimizde minare bir çok şeyi anlatır. Uzaktan görüntüsüyle minare “Ben burada İslam’ı temsil ediyorum” der. O minareden ezanların okunması “burası emin belde, İslam beldesi” gerçeğini gösterir. Malumdur ki iletişimin bu denli olmadığı zamanlarda sefere çıkıldığında, ulaşılan bir beldeye girmeden önce ordu, beldede minare kontrolü yapar,namaz vaktinde ezanı duymaya çalışırdı.
Hasbelkader bir müddet Avrupa’da bulundum. Birkaç ülkeyi de gezme imkanım oldu. Seyahatlerimde beni en sevindiren görüntüler, şüphesiz ki “lehu” görüntüsü veren camiler oldu. Düşünün bir kere, Almanya’da ya da Hollanda’da seyahat ediyorsunuz, birden ‘Hu’ diyen bir kubbe ve kubbenin yanında tevhidi simgeleyen bir minare ve minarenin ucunda bir hilal… İslam sanatının muhteşem dizaynı. Şeklin ve mananın birleştiği muhteşem yapı. Böyle bir durumda insan son derece duygulanıyor ve şükür secdesine kapanası geliyor.
Şimdilerde minareler Avrupa’da tartışma sebebi. İslam mimarisi bazı insanları rahatsız ediyor. Galiba bazı Avrupalılar minareleri süngü,kubbeleri de miğfer olarak görüyor! Şehirlerinde camiyi, minareyi hazmedemeyen insanlar, Avrupa’nın bir çok şehrinde camilere saldırıyor, hatta bazı zaman caminin içine domuz bırakmak gibi terbiyesizce davranışlar gösteriyor, zaman zaman da camlarını kırmak,pislik atmak vs. gibi eylemler yapıyorlar. Halbuki biz müslümanlar, ibadethaneleri kutsal mekanlar olarak kabul ederiz. Bir ibadet yerine zarar verilmesi, hatta hakir görülmesi bizim medeniyetimizde düşünülemez. Asırlar boyunca bütün ibadethanelerin Osmanlı topraklarında inşa edilmesi bu yüksek medeni değerler gereğidir. Kendi değerlerine güvenen bir medeniyet her zaman vakur davranır.
Sebahattin BİLGİÇ
sebahattinbilgic@gmail.com