Avrupa İslami Tartışmaları

Rumeli Gençlik Grubu ile Edirne Mimar Sinan Vakfı Öğretmenler Platformu’nun birlikte düzenledikleri programlar serisi kapsamında, “Fırsatlar ve Gerilimler Ekseninde Avrupa İslamı Tartışmaları” konulu bir söyleşi gerçekleştirildi. 02 Nisan 2011 cumartesi günü Balkan Kültür Merkezi Mimar Murat Yılmaz Konferans Salonunda yapılan programa konuşmacı olarak Fatih Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Dr. Önder Çetin katıldı.

HaberlerDuyurular

Rumeli Gençlik Grubu ile Edirne Mimar Sinan Vakfı Öğretmenler Platformu’nun birlikte düzenledikleri programlar serisi kapsamında, “Fırsatlar ve Gerilimler Ekseninde Avrupa İslamı Tartışmaları” konulu bir söyleşi gerçekleştirildi. 02 Nisan 2011 cumartesi günü Balkan Kültür Merkezi Mimar Murat Yılmaz Konferans Salonunda yapılan programa konuşmacı olarak Fatih Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Dr. Önder Çetin katıldı.

Rumeli Gençlik Grubu ile Edirne Mimar Sinan Vakfı Öğretmenler Platformu’nun birlikte düzenledikleri programlar serisi kapsamında, “Fırsatlar ve Gerilimler Ekseninde Avrupa İslamı Tartışmaları” konulu bir söyleşi gerçekleştirildi. 02 Nisan 2011 cumartesi günü Balkan Kültür Merkezi Mimar Murat Yılmaz Konferans Salonunda yapılan programa konuşmacı olarak Fatih Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Dr. Önder Çetin katıldı.

 

Konuşmasına tarihi süreç hakkında bilgiler vererek başlayan Çetin, Avrupa’da 1950’lerde işgücü açığını doldurma amacıyla Batı Avrupa’da varlık göstermeye başlayan Müslüman göçmenlerin ancak 1970’lerle birlikte kültürel, ‘80’lerle birlikte de siyasi görünülürlük kazanmaya başladığını söyledi.

11 Eylül sonrası konunun yeni bir boyut kazandığını vurgulayan Dr. Çetin sözlerini şöyle sürdürdü: “İlk nesil göçmenlerin kültürel, Avrupa toplumları içerisinde büyümeye başlayan takip eden neslin siyasi taleplerine Avrupalı hükümetler kendi tarihsel, siyasi geleneklerine paralel olarak farklı modellerle yanıt verdiler. İngiltere entegrasyonu tercih ederken Fransa asimilasyonu, Hollanda çokkültürlülük politikalarını uygulamaya koydu. Avrupa toplumları için 11 Eylül bir travma etkisi yarattı. Bunun öncesinden de yerleşik toplumların doğasıyla bağdaşmadığı düşünülen özelliklerine karşın idare edilebilir unsurlar olarak görülen göçmenler ciddi bir biçimde temel nitelikleri dönüştürülmesi gereken bir topluluk haline gelecekti. Kendini önceki döneme nazaran farklı bir çehreyle gösteren ötekileştirme, Avrupa Müslümanlarına karşı bir yandan yaşanılan ülkelere bağlılık tartışmaları bir yandan da dini kimliklerinin Avrupa değerleriyle uyumu tartışmalarıyla birlikte sürecekti.”

Dr. Çetin, konuyla ilgili entelektüel alanda çeşitli görüşlerin ortaya konulmaya çalışıldığını ancak bunların temelde entelektüel bir proje olmaktan öte gidemediğini kaydetti.

 

Buna karşılık, Bosna-Hersek İslam Cemiyeti lideri Mustafa Cerić’in görüş ve çalışmalarına değinen Çetin, Ceric’in, Avrupa toprağında 5 asrı aşkın bir süredir varlığını sürdüren yerleşik bir Müslüman toplumun, seküler bir devletin (Avusturya-Macaristan İmp.) resmi olarak 1882 yılında varlığını tanıdığı dini bir kurumunun temsilcisi olmakla entelektüel kurgulardan ziyade çok daha “gerçek” bir tanımlama çabası içinde olduğunu ileri sürdü.

Çetin sözlerini şöyle sürdürdü: “Cerić hem Avrupa Müslümanlarına hem de Avrupa Birliği’ne yeni bir “biz” anlayışının oluşturulması çağrısında bulunurken, Müslümanlara Avrupa’nın ekonomik, siyasi ve kültürel yaşamında gerekli sorumlulukları alma çağrısında bulunmakta bu noktada İslam’ın bir kabile, etnik ya da ulusal dinden ziyade bir evrensel dünya görüşü olarak temsil edilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Cerić’in çalışmalarını önemli kılan kendine mahsus bir İslami geleneğe sahip, yerleşik bir Avrupalı halkın dini temsilcisi olması ve mevcut bir gerçeği tarif edebilme imkanıdır. Nitekim, Saraybosna Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyelerinden Fikret Karčić Bosnalı Müslümanların İslami geleneğini şu çerçevede tarif etmiştir: (1) Hanefi-Maturidi İslam geleneği ve bu çerçevede faaliyet gösteren Sufi oluşumlar; (2) Osmanlı İslam kültürel bölgesesine ait olma; (3) İslamileştirilmiş İslam öncesine ait Bosna geleneklerinin varlığı; (4) İslami reformizm geleneği; (5) Kurumsallaşmış bir İslami otorite; (6) Seküler devlet çatıları altında İslam’ı yaşama tecrübesi. Bu noktada İslami otoritenin kurumsallaşma biçimi, dini eğitim müesseseleri, modernitenin meydan okumalarına karşı oluşturulmuş bir entelektüel miras ve çokkültürlü bir yaşam geleneği tecrübeleri değerlendirildiğinde Bosna pratiği yürütülecek bir Avrupa İslam’ı ya da Avrupalı İslam’ı tartışmalarında daha gerçekçi bir zemin için örnekler barındırmaktadır.”

Dr. Önder Çetin konuşmasının sonunda bazı tespitlerde bulunarak sözlerini tamamladı: “Avrupa İslamı halen muğlâklığını sürdürmektedir.Avrupalı Müslüman toplumların endişelerine karşın etkin oldukları süreçler hem Avrupalı Müslümanlar hem de yerleşik Avrupa toplumları için kazançlı bir neticeye imkân tanıyacaktır. Kültürlerin karşılaşma mekanları yeni kazanımlara imkan tanımaktadır.Her ne kadar Avrupa Müslümanlığı tartışmalarında genel bir temsil edici kurumun gerekliliği dillendirilse de pratikteki ulus-devlet çerçevesi içerisinde bu talep Avrupalı başkentler nezdinde de kabul edilebilir bir seçenek olarak görünmemektedir. Nitekim, ortaya çıkna ilk insiyatifler de yerellik düzleminde sürdürülmektedir.Avrupa İslam’ının yekvücut bir kurgu olarak düşünülmesi de mümkün görünmemektedir; zira bu bizi ister istemez tek bir Avrupa kimliğinin olmadığı gerçeğine götürmekte bahsi geçen ilk tartışmayı da anlamsızlaştırabilmektedir.Tartışmalar yukarıda Bosna örneğinde bahsettiğimiz imkânlara karşın büyük ölçüde Doğu Avrupa’daki tecrübeleri bir tarafa bırakılarak Batı Avrupa’daki göçmen toplumları üzerine yoğunlaşmaktadır. Bu noktada, mevcut durumda yeni bir dini anlayışın inşası için yeterli birikim olup olmadığı sorusu ciddi bir biçimde tartışmalıdır. Avrupa İslam’ı ya da Avrupalı İslam’ı ile kastedilen yeni bir anlayış ise bunu Avrupa’da yetişen yeni nesiller üzerinden tartışmak gerekmekte, bu da her iki (Batılı ve İslami) kültürel kodlara hakim ve her iki kültür havzasının kaynaklarına vakıf olup eleştirel bir perspektifle bunları süzgeçten geçirebilecek bir entelektüel birikim ve yaşam tecrübesi gerektirmektedir. Hali hazırda bu altyapıyı sağlayacak eğitim temeli de bulunmamaktadır. Hâl böyle olunca Avrupa’ya mahsus yeni bir İslam anlayışından bahsedilecekse henüz çok erken olup, bu aşamadaki reaksiyoner tanımlama çabaları da tabiri caizse erken doğum çabaları olarak entelektüel bir proje olmanın ötesine geçememe riskini taşımaktadır.”

Edirne Mimar Sinan Vakfı

Takip Edin...

Haber & Duyuru

Sohbetler

Soru & Cevap

Sohbet Takvimi