“Tarihin Kazanani Değil, Savunani Yazdiği Destan; Plevne” Konulu Mehmed Niyazi Özdemir Konferansi

 

Rumeli Gençlik Grubu’nun Kültür - Sanat etkinlikleri çerçevesinde Edirne’ye  davet ettiği gazateci,  tarihçi ve yazar Mehmet Niyazi Özdemir’in ”Tarihin Kazananı Değil Savunanını Yazdığı Destan; Plevne” isimli konferansı  Mimar Sinan Vakfı  Balkan Kültür Merkezi’nde  büyük bir katılımcı kitlesi eşliğinde 9 Aralık Cuma günü 19:30 itibariyle gerçekleştirildi.

HaberlerDuyurular

 

Rumeli Gençlik Grubu’nun Kültür - Sanat etkinlikleri çerçevesinde Edirne’ye  davet ettiği gazateci,  tarihçi ve yazar Mehmet Niyazi Özdemir’in ”Tarihin Kazananı Değil Savunanını Yazdığı Destan; Plevne” isimli konferansı  Mimar Sinan Vakfı  Balkan Kültür Merkezi’nde  büyük bir katılımcı kitlesi eşliğinde 9 Aralık Cuma günü 19:30 itibariyle gerçekleştirildi.

 

Rumeli Gençlik Grubu’nun Kültür – Sanat etkinlikleri çerçevesinde Edirne’ye  davet ettiği gazateci,  tarihçi ve yazar Mehmet Niyazi Özdemir’in ”Tarihin Kazananı Değil Savunanını Yazdığı Destan; Plevne” isimli konferansı  Mimar Sinan Vakfı  Balkan Kültür Merkezi’nde  büyük bir katılımcı kitlesi eşliğinde 9 Aralık Cuma günü 19:30 itibariyle gerçekleştirildi.

 

Konferansa başta  Mimar Sinan Vakfı Kurucu Başkanı Hasan GÜMÜŞ,  Mimar Sinan Vakfı Başkanı Av. Şükrü ÇEŞME,  Ak Parti İl Başkanı Av. Müjdat KAHVE,  İl Vali Yrd. Abdullah ARSLANER, Edirne İl Müftü  Yrd. Yusuf TUNA,  Gençlik ve Spor İl Müdürü Serhat OCAK, Edirne İl Telekom Baş Müdürü Ömer ALTIN, Eski İl Milli Eğitim Müdürü Şerafettin DEMİRCİ, Alperen Ocakları Başkanı Alparslan CANKALOĞLU’ nun yanı sıra birçok izleyicinin katılımıyla gerçekleşen konferansta,  katılımcıların birçoğunun programı ayakta takip ettiği de gözlerden kaçmadı.

“Biz nereden nereye düştük”

Diyerek söze başlayan Mehmed Niyazi ilk olarak şunları paylaştı; bu konferansı atmosferini hazırlamak için kullanılan Plevne Marşını bile bu ülkeye malesef başkası getirdi. “Plevne Harbinden on sene sonra Macar İgor savaş’ın yapıldığı alanı gezerken bir Türk çocuğu balık tutmakta ve bu marşı söylemekte. O çocuğun ağzından, sonra Ada Kaleden marşları toplamış, bizim müzik dünyamıza mal etmiştir.

“Bizim tarihimizde maalesef yaban eller dolaşmaktadır”

Diyerek sözüne devam eden ve birçok tarihi yanlışa değinen Mehmed Niyazi:  Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u nasıl fethetmiştir, Macar Urbanın döktüğü toplarla. Okullarda bunları okuyoruz. Bundan ne anlarız ? Eğer Macar Urban o topları dökmeseydi Fatih İstanbul’u rüyasında dahi fethedemezdi. O sıra Macar Urban da işsiz kalmış ve demir köyünde iş almış. Bu fukaranın döktüğü bir tane top var oda deneme atışında parçalanmış Macar Urbanda onun başında ölmüş. O topları döken Sarıca Musluhiddin’dir. O topları döktüğü gibi Rumeli Hisarını da o yapmıştır.

“Bu Bir Mabed Değil Taştan Örülmüş Bir Şiir; Selimiye”

Edirne’nin sembolü olan Selimiye Camii ve Mimar Sinan hakkında da bilgi veren Mehmed Niyazi, “Bu bir mabed değil taştan örülmüş bir şiir” yakıştırmasını yaparak bir anısını da katılımcılarla paylaştı: Bir gün Selimiye Camii’nde bir Alman Prof. ‘la karşılaştım. Bana dedi ki; “bırak bu mabedi yapmayı, şu minberi yapan kişi dünya sanat şaikasına oturmuş insandır. Ben iki aydır buna bakıyorum bu ne muhteşem bir eserdir. Biz çok sık gördüğümüz için belki ondaki büyüklüğü, ihtişamı, inceliği fark etmiyoruz.

“Tarihe Yalan Söyletmek Son Derece Zordur”

Mimar Sinan Ermeni’dir derler. Ermeni olduğu nerden belli, babasının adı Abdullah Mennan. Tamam da dedesinin adı Yusuf Doğan. Doğan Türklere has bir isim. Bunu ne yapacağız? 1574 senesinde Kıbrıs fethedilince Anadolu’dan birçok aile orya gönderilmiş bunlardan biri de Mimar Sinan’ın amcasının oğludur. Mimar Sinan padişaha mektup yazmıştır. Sultanım benim bu dünya da sadece bir tane amcamın oğlu var. Ne olur bunu Kıbrıs’a göndermeyin, arada bir görüşelim diye. Eğer Ermeni olaydı II. Selim niçin onu Kıbrıs’a göndersin?

Montesgue’nin İran Mektuplarından 82. Mektubu okursanız orada bizi göklere çıkarır. Kahramanlığımızdan, mertliğimizden bahseder. Ama der, bu millet tarihçi yetişmemiştir. Tarihini hep başka milletler yazmıştır.

“Büyük Milletler Tarih Yazar, Küçük Milletler Onların Yazdığı Tarihleri Yazarlar.”

Bir milletin Tarihini yazman için evvela o milletin vicdanını analiz etmen lazım. Cemiyetleri vicdanları hareket ettirir. Vicdanları dokuyanda dindir. Eğer sen bir milletin dinini gerçek derinliğiyle, mezhepleriyle, hukuklarıyla bilmezsen o milletin dinini ve vicdanını analiz etme şansın yoktur. Bunlar öyle bir tarih yazmışlardır ki bize nasıl bir resim çizmek istiyorlarsa, o resmi çizmişlerdir. İngiliz bir tarihçi olan Artur Sraton , “Mimar Sinan Biyografisi” adlı kitabında şunları der; Türklerin tarihiyle uğraşan bütün Avrupalı tarihçilerin ortak bir amacı vardır, oda Türkleri tarihinden koparmaktır. Şimdi bizden başka geçmişine söven bir millet var mıdır?

“Hayatta Mükemmellik Yoktur! Hayatta Tekamül Vardır, Gelişme Vardır.”

Şunu unutmayın sevgili dostlar! “Dünya da iki süper güç bir birini dengeler. Küçük devletler onların gölgesinde hayat hakkı ararlar. Arkasında süper güç olmayan devletler yetim devletlerdir yetim ümmetlerdir” diyerek kaldığı yerden devam eden Mehmed Niyazi;  Kanuni zamanın da Çeçenlerin başına bu gelebilir miydi? Çeçenler Müslümandır. Kanuni zamanında Filistin’in başına bu felaketler gelebilir miydi? Boşnakların başına bu felaketler gelebilir miydi?  Gelemezdi. Niçin? Çünkü arkalarında bir İslam süper gücü vardı da onun için.

1874 Kartal Meydan Muharebesinden sonra biz süper güç olma özelliğimizi kaybettik. O tarihten bu güne kadar dünyayı ya Türk kanı ya da Müslüman kanı sulamaktadır. Bakın Çeçenlere, bakın Filistin’e ve Uygurlara bunları görürsünüz. 1876 yıllarına gelindiğinde Mitat Paşa, Mütercim Rüştü Paşa, ve diğer paşalarımız devletimize hakim bir vaziyettedirler. Sultan Abdülaziz tahtan indirildi. Öldü mü? İntihar mı etti? Abdülhamit diyor ki; bir elini kesmiş biri diğer elini nasıl kesecek bunu bana biri izah etsin.  5. Murad amcasının başına gelenlerden dolayı aklını yitirdi. Ve sultan Abdülhamid tahta getirildi. Ama devlet harbe doğru gidiyor. Abdülhamid bizzat mütercim Rüştü Paşa’ya ağlayarak yalvardığı halde meclisten harp kararı çıkarmıştır sahte belgeler kullanarak.

“Fransızların Bir Sözü Vardır: Gençler Bilse, Yaşlılar Yapabilse”

Yeni yazdığı kitap olan Plevne romanını anlatmaya başlayan Mehmed Niyazi şunlara yer verdi: Ruslar gelir ve Tuna’yı geçmeye başlar. Doğu Cephesi Baş Kumandanı Abdülkerim paşa(Abdi Paşa) durmadan bizim askerimizi çekiyor ki Ruslar ikmal güçlüğü yaşasınlar diye. Müşir Osman Paşa o dönemde Vidin’de bulunuyor. Telgraf çekiyor ki saldıralım ben buradan kuşatayım sende oradan bindir çembere alalım. Abdi Paşa karşı çıkıyor biz öyle yaparsak Sırplar da bizi arakadan kuşatır der. General Gurko, Balkan Dağlarının geçitlerinden biri olan Şıpka Geçidini ele geçirince bizim Kuzey ve Güney ordularımız birbirinden koptu. 20 Ağustos 1876’da nihayet Süleyman Paşa güneyden yarmaya başladı. Böyle bir kanlı boğuşma dünyada emsali görülmemiştir. Eğer oraya General Galaksi yetişmeseydi daha sonra Rusların Muhafız Tümenleri yetişmeseydi orayı yarabilirdik ama başaramayıp geri çekildik . Abdülhamid Han Osman Paşa’ya Vidin’den  Plevne’ye  gelip orayı tutmasını emretmiştir.

II. Dünya Savaşında Almanların Rommel diye bir Generalleri var.  Bu Nil’in bir koluna geldiğinde o anda eski tankları sürüp köprü kurarak bu buluşuyla Harp Tarihine geçer.  Halbuki daha önce Gazi Osman Paşa, İsken diye bir ırmak var bu ırmaktan geçer. Ola ki Rommel buradan ilham almış olabilir.

29 Temmuzda Plevne’ye intikal eder ordumuz , bir gün sonra da Schulder büyük bir kol orduyla Plavne’ye bindirir. Bütün dünyanın kanaati Osmanlı’nın Ruslar karşısında tutunamayacağı olsa da öyle bir yumruk yerler ki Plevne de neye uğradıklarını şaşırırlar. 10 gün sonra takviye edilerek çok daha büyük bir orduyla bindirirler.  Ama bu seferde çok feci bir darbe alarak çekilirler. Bütün dünyanın, gazeteler ve dergilerin  gözleri fal taşı gibi açılır. Plevne’deki olup bitenleri izlemek için, Plevne’yi gözlemek için gazeteler istasyonlar kurarlar.

O zamana dek bütün tabyalar toprak üstüne yapıldığı için aynı noktaya bir iki top vurduğu anda yerle bir oluyor. Amarika da okumuş Tevfik Paşamız var bu tabyaları tepelerin konumundan yararlanarak ve toprağa gömerek yaptığı için bombalama  şansı sıfır.

Savaş Alanlarının Borası; Miralay Yunus Bey

Rusların meşhur bir generali var Skobelev adında. Gazi Osman Paşa onun önüne bizim Miralay Yunus’u koyuyor. Bunlar beş defa ölümüne kapışıyorlar. Bunlar savaşırken gazeteler İlyada Destanından aldıkları Başlığı atıyorlar ”Tanrıların Savaşı Başladı” diye. 5 defa da Skobelev’i  anasından doğduğuna pişman etmiştir.

“Sigara içmeme izin verirseniz bacağımı kesebilirsiniz.”

Doktor Ryan ; “ben dini bunlardan öğrendim. Dinleri izin vermiyor diye alkol istemiyorlar. Adamın bacağını keseceğim, şuurunu kapatmak için alkol vereceğim zaman istemiyorlar, sigara içmeme izin verirsen bacağımı kesebilirsin,  diyor. Bu ne metanettir.”

….

“Gerçek subaylar başa bağlıdır. Doğruyu söylerler ama emre karşı gelmezler.”

Gazi Osman Paşa’ya ne destek geliyor. Ne de çekilme isteğine bir cevap. En son erzakları tükenmeye başlayınca Müşir topluyor kurmaylarını “ Erzaklarımızı yiyelim de teslim mi olalım ya da bu bitmeden yavaş yavaş hazırlanıp yararak mı çıkalım?

Miralay Yunus; “Paşam biz askeriz ne emrederseniz onu yaparız.  Her birlik teslim olabilir ama Plevne’dekiler asla. Bu muydu Plevne’deki aslanlar demezler mi? biz aslanlar gibi savaşmalıyız. Bazen bir ölü bir diriden daha çok gelecek nesilleri ayağa kaldırır. Ölmesini bilmeliyiz Paşam, der.”

10 Aralık 1976 saat 3’de yarma hareketine gireceklerdir. Ama Ruslara haber sızdıran bir Yahudi yüzünden arkadan sarılıp çember içine alınacak, Gazi Osman Paşa’nın da yaralanması üzerine askerin morali bozulacak ve yarma harekâtı başarısız olacak ve kaybedeceğiz.

Haber muhabiri Forbes; ”Bir insan fedakarlık yapabilir ama böylesini hayatımda görmedim. Anlatsalar da inanmazdım. Bir millet bunları yapamaz.  Arkadaşım ümmetim yaşasın diye ateş fışkıran topun üstüne atlamaz. Bu gencecik insanlar arkadaşı üç adım yaklaşsın diye atlıyor”, diyerek sözlerini tamamlayan Mehmed Niyazi konferans bitiminde isteyenlerin kitaplarını da imzaladı.

Yeni çalışmaları hakkında bilgi veren Mehmed Niyazi sıra da “İstanbul’un Fethi “olabileceğini da okurlarına müjdeledi.

{dailymotion}xn4mu2_mehmed-niyazi-ozdemir-edirne-mimar-sinan-vakfy_news{/dailymotion}

037

049

069

 

071

 

Edirne Mimar Sinan Vakfı

Takip Edin...

Haber & Duyuru

Sohbetler

Soru & Cevap

Sohbet Takvimi