* Beş yıl süreyle bulunduğum İsveç’in Stokholm şehrinde bir bayram gününde bayram burukluğumu Türkiye’den bir kaç arkadaşımla e mail göndererek paylaşmıştım. Geçenlerde Fatih Erel Bey bu mektubumu bana göndererek hatırlamamı sağladı. Ben de gurbette bayram geçiren kardeşlerimizi de hatırlamak gayesiyle mektubumu sizlerle paylaşmak istedim.
Bayram mı garib, yoksa gurbet mi garib? Yoksa artık her şey mi garipleşti?
Bir kurban bayramı sabahı, modern avrupanın, insanları caddeleri bakımlı, evleri düzenli, modern şehrinde donuk perdeli camlara bakarken kapının zilini beklemek…
Donuk bayram! Buranın insanlarının donuk, soğuk, çekingen bakışlarında bizim bayramlarımız da donuklaşmış, tıpkı ilişkilerimizin de donuklaştığı gibi. Burada anlatılır. Birisi demiş ki; ‘’gülleri vardır kokmaz, güneşi vardır ısıtmaz’’… Bizde ekliyelim ’’bayramı var yaşanmaz.’’
Her şeye rağmen bayramların yaşandığı yegane yer cami. Hacıların tekbirlerine katarak tekbirlerimi, sabahın karanlığında camiye yürüdüm, hemde tekbirlerime şahid tutarak geçtiğim yerleri.
Öyle canlı dediğime bakmayın. Buraların şartlarında ve kaybolmuşluğunda olabildiğince işte… Namaz kılınmasına kısa bir süre kala gelen insanlar ve ‘’hoca bitirse de bir an önce işimize yetişsek’’diye saati nerdeyse dakka başı kontrol eden cemeatle namaz ve süratle yapılan bayramlaşma . Hepsi bu.
Sonra vakti olanlar büyüklerinde toplanmak üzere giderken, kimsen yoksa sen her zamanki yalnızlığına, evine gidersin buruk adımlarla, gönlünün sıcaklığıyla…
‘’Baba bize niye hiç kimse gelmiyor, yaptıklarımızı hep kendimiz yiyiyoruz’’? diyen kızımın sözlerine göz yaşlarımı göstermeden gülmüştüm ilk söylediğinde. Şimdi artık o da garibliğinin farkına vardi. Olsun ’’Tuba lil guraba’’…
Ahh gurbet! Gurbetlik mi kötü, yoksa gurbette dağıtan gurbetçiler mi, yoksa…
İlk bayramlarda daha çok dikkatimi çeken çocukların bile dünyaların da bayram diye bir olgunun nerdeyse olmadığıydı. Bu noksanlık her bayram daha da açılıyor. Elinde poşetiyle kapı kapı dolaşıp şeker toplayan, daha da önemlisi para toplıyan çocukları arıyor insan. Ve camide saflar arasında gülüşen çocukları arıyor. Çocuk ailenin, toplumun süsü. O bir nimet. Allah’ın evinde bu süs, bu nimet olmazsa nerede olacak. Sonra o çocuk nerede bulunacak…
İstedim ki gariblerin bayramlaşmasını kucaklaşma imkanı olmasa bile, su sanal ekranda, satırlarda, muhabbetle bakan gözlerde, muhabbetle atan yürekelerde paylaşalım…
Canım vatanımda kurban tartışması yapanlar, burada kurban etinin kokusunu hissedememenin, kurban etiyle iftarını edememenin ne demek olduğunu bilmeseler gerek.
Çocukların kurban kesilirken, heyecanla analarının eteklerinden çekiştirmeleri ve alınlarına basılan kanlı parmaktan kaçmaları, herkesin aceleyle yapılan kavurmanın etrafına besmeleyle doluşması… Ah o kurbanın arkasından duyulan huzur… İbadet hazzı…
Kurbanın bende uyandırdığı vazgeçilmez bir ayrı yeri daha vardır. Deri toplama (deri kaçırma) Ne zevktir o deri kaçırma. Bir deriyi daha T.H.K’dan kurtardıysan deme keyfine. Sarkan günlerde derilerin oluşan kokusu arabamdan ve burnumdan günlerce gitmezdi. Burada ne deri kaçıracak T.H.Y var nede deri var. O bile memelekette güzel.
Ah Memleket!
Ne kadar isterdim yağmur yağdığında yollarında seke seke yürüdüğüm köyüm de, elleri nasırlı, yüzleri yanık, ter kokan, koyun kokan insanlarımın arasında olmayı.
Ne kadar isterdim ak örtüsüne bürünmüş, ağzı dualı, gözleri yaşlı, elleri kınalı anacığımın ellerine dudaklarımı götürüp ´´anam bayramın mübarek olsun ’’ derken yaşlı gözler, yorgun kollarıyla beni kucaklamasını…
Babamın, ninem ve dedemle sıra sıra olmuş kabirlerine selam verip, çoklarıyla hatıralar paylaştığım geçmişlerime fatihalar hediye etmeyi…
Diyen ne güzel demiş ‘’bizim eller ah ne güzel eller’’ diye.
Ve Efendimiz Aleyhis selam buyurmuş; ´´Tuba lil guraba’’ ´´Gariblere mujdeler olsun’’… Selam ve dua ile…
Sebahattin BİLGİÇ
sebahattinbilgic@gmail.com
Yazarın diğer yazıları:
HAYATIN EN GÜNCELİ!
M. Zâhid KOTKU (R.A.)’i Yad Ederken.
HÜZNÜ YAŞAMAK.
BERAAT KANDİLİ.