İlk evlendiğim günlerde eşimle çarşı içinde bir gezintiye çıkmıştık. Yaya geçidinden yolun karşısına geçerken, yolun ortasında atmış-yetmiş yaşlarında bir kadınla karşılaştık. Elinde bastonu yavaş yavaş ilerliyordu. Eşimle beni görünce birden bakışları sertleşti ve Allah belanızı versin dedi. Teyzem benim sakallı, hanımın örtülü olmasını hazmedememiş olmalı ki bize bela okudu. Hanım bana, ben hanıma baktım, karşılıklı “Allah ıslah etsin“ dedik yürüdük.
Mersinde bir siyasi partiye mensup kadınların kara çarşafları yırtıp, yırttıkları bezlerin üzerinde zevkle tepinmelerini haberlerde seyredince, yıllar önce yaşadığım yukarıdaki anım aklıma geldi. Herhalde kara çarşafları yırtınca aydınlığa kavuşacaklarını umuyorlar. Yıllardır İslam’dan uzak yaşayan insanımız ne yazık ki örtülerini kaybederken edep ve imanlarını da kaybetme noktasına gelmiş. Aslında çarşafa, örtüye karşı olan düşmanlıkları maalesef İslam’a karşı. Bunu açıkça dile getiremiyorlar da düşmanlıklarını bu şekilde gösteriyorlar. Merak ediyorum, kendilerini tamamen örtecek kefeni de kabul etmeyecekler mi acaba?
Bu ülkede, ülkenin sahibi olduklarını zanneden bir azınlık inatla örtü düşmanlığı yapıyor. Yıllardır çok kardeşim mağdur oldu, hala da olmaya devam ediyor. Nice kardeşler nice zahmetlerle kazandıkları fakültelerden atıldılar, niceleri gözyaşlarıyla çevre baskısına mağlup oldu, niceleri de tercih bile yapamadı. Mahalle baskısından şikâyet eden mutlu azınlığın ceberut baskısı hep kızlarımızın, eşlerimizin üzerinde oldu.
Üniversitede okuduğum yıllarda bir kardeşimin feryadını hiç unutamıyorum. Açık geldiği üniversitede başını örtmeyi tercih etmiş. Allah’ın emrine uymanın mutluluğunu yaşarken kara bulutlar üzerine çökmüş. Başını örttüğü için fakülteye alınmıyor, okumaktan vazgeçip ailesine dönmek istiyor, bu defa babası örtündüğü için eve almıyor. Ben bu kardeşimin yaşlı ve çaresiz gözlerine muhatap oldum. “Ben şimdi ne yapayım” deyişi nasıl unutulur ki? Ne zulümdür ki hala çaresiz kardeşler çile çekmeye, gözler yaş dökmeye devam ediyor.
Ailecek bir müddet İsveç’de yaşadık. Kızım yedi yaşında idi. Allah ondan razı olsun, bir gün; baba ben artık örtüneceğim dedi ve örtündü. Okuluna öyle devam etmeye başladı. Okul müdiresinin sevecen, anaç yaklaşımı ne güzeldi. Biz, hiç yaşadığımız ülke vatandaşından tepki almadık. Kızımla alay edenler, tepki gösterenler, başörtüsünü çekmeye çalışanlar hep kendi vatandaşlarımızın çocukları oldu.
Hiç şüphesiz ki başörtüsü, hiçbir siyasi partinin, hiçbir cemaatin sembolü değildir. Başörtüsü sadece ve sadece Müslüman kadının sembolüdür. İçinde iman ve Allah’a teslimiyet taşıyan, emret Ya Rabbi diye emrine boyun eğip hicaba bürünen mü’minenin tercihidir. Asırlardır devam eden bu boyun eğiş, elbette kıyamete kadar devam edecektir. Asiye’lerin karşısında Firavunlar, Fatıma’ların karşısında Ebu Cehiller hep kaybedecektir. “Sonuç Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır.” (Kasas: 83)
Yazarın diğer yazıları:
KADİR BİLENİN, KADRİ BİLİNİR !
“AH NİCE BİR UYURSUN ”
EY SEVGİLİ !
“BEN BİR TEHDİT MİYİM? ”
Sebahattin BİLGİÇ
sebahattinbilgic@gmail.com