Yolcu


Hepimiz yolcuyuz… Çetin ve meşakkatli ve aynı zamanda ulvi bir yolculuğun içerisindeyiz. Bir ağaç gölgesinde dinlenen yolcunun, gölgelenme süresi kadar.

Bu yolculuk içerisinde de bir takım yolculuklar yaşanabilmektedir. Bunları ikiye ayırabiliriz. Birincisi, dış dünyamızda olan yolculuklardır. Bu yolculuk, günümüzün gelişen teknolojik imkanları ile çok kısa sürede gerçekleşmektedir. Gelişmiş ulaşım vasıtaları ile istediğiniz her noktaya anında ulaşılabilmektedir.

HaberlerDuyurular


Hepimiz yolcuyuz… Çetin ve meşakkatli ve aynı zamanda ulvi bir yolculuğun içerisindeyiz. Bir ağaç gölgesinde dinlenen yolcunun, gölgelenme süresi kadar.

Bu yolculuk içerisinde de bir takım yolculuklar yaşanabilmektedir. Bunları ikiye ayırabiliriz. Birincisi, dış dünyamızda olan yolculuklardır. Bu yolculuk, günümüzün gelişen teknolojik imkanları ile çok kısa sürede gerçekleşmektedir. Gelişmiş ulaşım vasıtaları ile istediğiniz her noktaya anında ulaşılabilmektedir.

Hepimiz yolcuyuz… Çetin ve meşakkatli ve aynı zamanda ulvi bir yolculuğun içerisindeyiz. Bir ağaç gölgesinde dinlenen yolcunun, gölgelenme süresi kadar.

Bu yolculuk içerisinde de bir takım yolculuklar yaşanabilmektedir. Bunları ikiye ayırabiliriz. Birincisi, dış dünyamızda olan yolculuklardır. Bu yolculuk, günümüzün gelişen teknolojik imkanları ile çok kısa sürede gerçekleşmektedir. Gelişmiş ulaşım vasıtaları ile istediğiniz her noktaya anında ulaşılabilmektedir.

İkincisi ise iç yolculuklarımızdır. Her birimizin çıkmak zorunda olduğu, günler, aylar ve hatta yıllar süren, tekrar tekrar çıkılan bir yolculuk… Belki de bir çoğumuzun hiç başlayamadığı yahut tamamlayamadan emanetin alınması ile nihayet bulan bir yolculuk. İç yolculuk bir bakıma kendimizi tanımaya çalıştığımız, hesaba çektiğimiz, geçen yıllarımızın muhasebesini yaptığımız bir süreci içermektedir.

Mart ayı içerisinde Edirne İli’nden Hasan Hocamızın riyasetinde, Trakya Bölgesinden il ve ilçelerden katılımcıların olduğu kutsal topraklara bir umre ziyareti gerçekleştirdik. Bu ziyaretler, önderimiz ve yol arkadaşları ile, aynı zamanda iç dünyamıza yolculuk için bulunmaz bir fırsat oldu. Bizler, iki yolculuğu birlikte yaşadık.

İlk durağımız Medine oldu. Medine’de Efendimiz (SAV)’e misafir olduk. Sağlığında olmasa da, O’nun müjdesine kavuşmak için mübarek Ravza’sına ziyarete koştuk. Hocamızın usul ve yöntemde yol göstericiliği ile, Alemlere Rahmet Efendimiz (SAV)’in huzuruna edep ve hürmetle çıktık.

Efendimiz (SAV)’in huzuruna ilk kez çıkanlarımız vardı. Oldukça çekingen ve endişeli idik. Duygulandık, hislerimiz sınır tanımadı. “Benim şefaatim ümmetimin günahkarlarınadır.” sözleri kulaklarımızda çınladı da rahatladık. Bizlerde kaygı ve tasadan eser kalmadı, Alemlere Rahmet Nebi (SAV)’in üzerimizdeki varlığını hissettik. O (SAV)’nun cübbesinin eteklerine yapışıp umutlandık. Ne güzel ev sahibi! Bizleri çok güzel ağırladı.

Binlerce salat ve selam olsun…

Medine içerisinde ve çevresinde ziyaretlerimiz oldu. Tarihe de yolculuğa çıktık. Dünyada ‘Cennet’e girdik! ‘Cennet’i yaşadık!

Kavuşmak ve ayrılmak!…

Ayrılık!.. Çok zor kelime. Düğüm düğüm boğazımızda. Acısı içimizde, çok derinlerde.

Ayrılırken kendimize sorduk: “Ayrılmak mı zor? Kavuşamamak mı?”

İkinci haftada Medine’den hareketle Mekke’ye, şehirlerin anasına yöneldik. Yeni kavuşma umutlarının pırıltıları ile çocuklar gibi şenlendik. Dualarımız, nidalarımız arşa yükseldi.

Medine’ye yaklaşık 10 km mesafedeki Zülhuleyfe’de ihrama büründük. ‘Lebbeyk’ nidaları ile Mekke’ye Hakk’a (cc) yöneldik. Umremizin, Efendimizin (SAV) umresi gibi makbul olmasını niyaz ettik. Mekke’ye takriben 40 km mesafede arabamız mı arızalandı, yoksa biz mi durduk?!  Duamıza uygun, sahrada sabah namazını eda ettik. Hocamızın dediği gibi:“Zaman imtihan zamanı idi ve kapılar henüz açılmamıştı.” 

Ve nihayet Mekke’ye kavuştuk. Öyle bir kavuşma ki; pervane ışığını buldu, canlar Canan’ı.

Mekke’de Alemlerin Rabbi olan Allah (cc)’ın evinde misafir olmuştuk. Pervaneler misali Beytullah’a koştuk. Kapattık gözlerimizi… Kazıdık ilk duamızı hafızalarımıza: “Ya Rabbi bundan önceki, şu anki ve bundan sonraki dualarımızı kabul ve makbul eyle!”

Heyecanlarımızı gizleyemedik, tekbir sesleri ile kalp atışlarımız, bununla birlikte adımlarımız da hızlandı. Biz Beytullah’a değil, sanki o bize koşuyordu. 

Kabe’yi ilk görünce bir an bir şey düşünemedik. Sonradan hatırlayabildik dualarımızı.

İnsan elinin değdiği hiçbir yapı bu kadar azametli ve heybetli olmamıştır. Dört başı mamur ne güzel bir yapı! Allahım! Bu binada, dünyaya ait değilmiş gibi uhrevi bir hava var. Onda insanı cezbeden, mıknatıs gibi çeken bir güç var. İnsan nazarını ondan alamıyor. Saatlerce, günlerce onu seyretmek insana bıkkınlık vermiyor. Beytullah’ta insanoğluna ait, yani ona dair bir şeyler var.

Dünyaya ait şeylerin, burada yeri yok. Bunlara dair ne varsa Beytullah’ın gölgesinde eriyip yok oluyor.

Çekingen misafirliğimiz, ev sahibinin keremi ve lütfu ile sukunete büründü. Huzur bulduk… Durulduk…

Kabe’de, varlığımız O (cc)’nun emrine amade oldu, yokluğumuzu hissettik. O (cc), vardı, biz yok; O (cc), Ezel ve Ebed idi biz fani; O’nun (cc) kudretinin karşısında acziyetimizi idrak ettik. Kusur ve günahlarımız için sığındık Afuvv ve Rahman olan Allah’a (cc). Ne güzel sığınak! 

Tavaftaki her adımda ona yaklaştığımızı ve ona kulluk için yarıştığımızı gördükçe melekleri kıskandıran itaati bulduk. Pervaneler gibi sevgimizi ona yönelttik. Bir kez daha, bir kez daha ve defalarca kulluğumuzu ilan ettik.

Ne güzel mülk sahibi! Bizleri çok güzel ağırladı. Sayısız hamd olsun.

Yolculuğumuza vesile olandan Allah (cc) razı olsun.

İç alemine yolculuk yapanlara ve bir şeyler bulanlara ne mutlu! Böyle yolculukları iç yolculuklara vesile yapanlara ne mutlu!

Kavuşmak ve ayrılmak!..

Yine ve yeniden…

Ayrılık kelimesi, anlamını burada buldu. Hiçbir ayrılık da bu kadar zor olmadı.

Ayrılık!… Çok zor kelime. Düğüm düğüm boğazımızda. Acılar katmerlendi içimizde, ta derinlerde.

Ayrılırken kendimize sorduk: “Ayrılmak mı zor? Kavuşamamak mı?”

Allahım! Bu ayrılığın ateşi düştü derinlere,
Kordan da yakıcı hasret, hangi baharda yeşere,
Öyle bir ayrılık ki, kavuşmak ne zaman ve nerede?
Es ey Saba Rüzgarı! Sevgiliden kokular sende.

Faruk Kamil
Edirne, Mart-2010

Edirne Mimar Sinan Vakfı

Takip Edin...

Haber & Duyuru

Sohbetler

Soru & Cevap

Sohbet Takvimi