HAYDUT DEVLET İSRAİL İŞBAŞINDA
Filistin bir çok peygamberin yaşamış olduğu tam bir peygamberler diyarıdır. Filistin topraklarının peygamberler diyarı olması bu toprakların vahye dayanan bütün dinlerde kutsal sayılmasını ve kendisine özel bir değer verilmesini sağlamıştır. Vahye dayanan dinlerin sonuncusu olan İslâm da bu topraklara ayrı bir değer vermiştir.
Kudüs’teki Mescidi Aksa Müslümanların ilk kıbleleri olmuştu. Kudüs ve Mescidi Aksa Müslümanlar için bu açıdan ayrı bir değer taşır. Hazreti Muhammed’in dedesinin mezarının bulunduğuna inanılan Gazze aynı zamanda İmam Şafi’nin doğum yeridir.
Kudüs’ün ve Filistin topraklarının İslâm açısından taşıdığı değer dolayısıyla Müslümanlar Filistin topraklarına yönelmişlerdir. Hz. Ebu Bekir (r.a.) Filistin üzerine M. 633’te iki küçük birlik gönderdi. Daha sonra 634’te İslâm ordusunun Remle yakınlarında Bizans ordusuna karşı kazandığı zaferle Kudüs dışındaki bütün Filistin toprakları fethedildi.
Kudüs’ün fethi ise 638’de ikinci halife Hz. Ömer (r.a.) döneminde gerçekleşti. Bu fetihten sonra Kudüs ve çevresi 1097’ye kadar sürekli Müslümanların hâkimiyetinde kaldı. 1097’de haçlı ordularının kırk gün süren şiddetli kuşatmaları sonunda bu kutsal belde Hıristiyanların eline geçti. Haçlı işgali yaklaşık doksan yıl sürdü. Bu işgale 1186 yılında Selahaddin Eyyubi son verdi.
Haçlıların Kudüs üzerindeki ikinci hâkimiyetleri, bir ara Mısır hükümdarlığı yapan İsa el-Kâmil’in 1243’te Kudüs’ü, kendisine ve kardeşine yardımcı olan Bizans imparatoruna hediye etmesiyle gerçekleşti. Ancak bu olaydan birkaç ay sonra Müslümanlar, Necmeddin el-Eyyubi’nin komutasında Kudüs’ü geri almayı başardılar.
Yavuz Sultan Selim’in 1516’da gerçekleştirdiği Mısır seferi sonrasında Kudüs ve Filistin Osmanlı devletine bağlandı. 1918 İngiliz işgaline kadar da Osmanlı yönetiminde kaldı. İngilizlerin 1918’de Filistin topraklarını işgal etmeleri zamanın Mekke şerifi ve bugünkü Ürdün krallığının kurucusu Şerif Hüseyin’in yardımıyla oldu.
İngiliz işgalinden sonra Yahudilerin Filistin topraklarına göçü de hızlandı. İşgal yönetimi Yahudilerin bu topraklara yerleşebilmeleri için her türlü imkânı hazırlıyordu. Bunun yanı sıra işgalle birlikte katliamlar, sürgünler ve haksızlıklar da başladı. İngiliz işgalciler bir yandan Müslümanları öldürerek mülklerini ellerinden alırken diğer yandan Yahudilerin bu topraklardan mülk edinmelerini ve yerleşmelerini kolaylaştırıyorlardı.
İngilizler yerlerine Yahudileri bırakarak 1947’de Filistin’den çekilmeye başladılar. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 1947’de Filistin topraklarının Araplarla Yahudiler arasında paylaştırılmasına dair bir karar aldı. 181 sayılı bu karar Filistin topraklarının % 55’ini ve verimli kısımlarını Yahudilere, genellikle verimsiz ve çölden ibaret % 45’ini de Araplara veriyordu. Yahudilerin çıkardıkları tedhiş olayları ve iç savaş sebebiyle İngilizler 1948’de Filistin topraklarından tamamen çekildiler. Bunun ardından Yahudiler BM’in kendilerine verdiği toprakların üçte biri oranında daha toprak işgal ederek 14 Mayıs 1948’de İsrail devletinin kuruluş bildirgesini yayınladılar.
Osmanlı İmparatorluğu’nun 400 yıllık yönetiminin ardından Birinci Dünya Savaşı sonunda İngiltere’nin denetimine giren Gazze, 1948 Arap-İsrail Savaşı sırasında Mısır’a geçti. 1967’deki 6 Gün Savaşı’nda İsrail, Gazze’yi işgal ederek Mısır’ın elinden aldı. Burayı Yahudi yerleşimcilere açtı. 2005 yılında Ariel Şaron Gazze’den çekildi. 2007 yılında yapılan dünyanın en demokratik seçimleri ile Hamas Gazze’de iktidara geldi. Ardından Gazze’ye İsrail ablukası ve ambargosu başladı. 2008 Haziranı’nda Gazze’de insani kriz yaşanması nedeniyle Mısır’ın arabuluculuğunda İsrail ile Hamas arasında 6 aylık ateşkes imzalandı. İsrail’in ambargoyu gevşetmesine, Hamas’ın da İsrail’e saldırıları durdurmasına karar verildi. Hamas, İsrail’in ambargo konusundaki sözünü tutmadığı gerekçesiyle ateşkesi uzatmayacağını açıkladı. Ardından İsrail Gazze’ye saldırdı.
Gazze, topu topu 360 kilometrekare. 40 kilometre uzunluğunda ve ortalama yedi kilometre genişliğinde coğrafyaya sahip bir bölge. Yani bizim Uzunköprü ilçesi kadar. Gazze Şeridi denen toprak parçası tüm Filistin’in sadece % 1.28’ini oluşturuyor. Dinci-faşist İsrail rejimi tarafından kuşatılmış küçücük bir yer Gazze.. Burada 1948’den beri bir buçuk milyon Filistinli sefalet içinde yaşıyor. Aylardır vahşi ve acımasız ambargo altında tutuluyor. Aç, susuz, ilaçsız, elektriksiz. Açlık ve yoklukla topyekûn cezalandırılıyor.
Kilometrekareye düşen nüfus, İğne atsan yere düşmez misali tam 4150 kişi. Türkiye’de 93 kişi. Gazze, dünyanın en yüksek nüfus yoğunluğuna sahip yerlerinden biri. Nüfusun % 51’ini 14 yaşın altındakiler yani çocuklar oluşturmaktadır. Kişi başına düşen milli gelir 590 dolar. Gazze’lilerin çoğu günde 2 dolardan az bir parayla yaşamak zorunda. İsrail’in saldırıları ve uyguladığı ambargo yüzünden bölgedeki işsizlik oranı yüzde 50’yi aşmış durumda. Resmi kayıtlarda Gazze bir Osmanlı padişahının şahsi mülkü olarak görülüyor. Murat Bardakçı, Gazze’nin tapusunun Sultan Abdülhamit’de olduğunu tarihi belgelerle ortaya koydu.
Hamas 1987’de Şeyh Ahmed Yasin tarafından Mısır’daki Müslüman Kardeşler örgütünün Filistin kanadı olarak kuruldu. Hareketin çekirdeğini de 1948’de Müslüman Kardeşler’in kamplarında eğitilen Filistinli gençler oluşturmuşlardır. Örgütün kuruluş amacı 1948 öncesi İsrail, Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ni kapsayan topraklarda Filistin İslam devletini kurmak. Filistin’deki İslâmi örgütlerin başında kısa adı HAMAS olan Filistin İslâmi Direniş Hareketi gelmektedir. Adını en çok 1987’de başlayan intifadadan sonra duyurmaya başlamış, İntifadanın başından beri öncülüğünü yapmıştır. Hareketin en güçlü olduğu bölge Gazze’dir. Ancak Filistin’in diğer bölgelerinde de öteki gruplardan daha güçlüdür. Özellikle üniversite öğrencileri arasında etkilidir. Örgütün İzzettin Kassam Birlikleri adını taşıyan bir askeri kolu vardır. HAMAS, kurduğu özel okullar, yardım kuruluşları, sağlık klinikleri, zekât komiteleri vasıtasıyla da Filistin halkına hizmet etmektedir. Bu hizmetleriyle Filistin halkının geniş çaplı desteğini kazanmıştır.
Ortadoğu barışın sağlanması, son 40 yılda iktidara gelen tüm ABD başkanlarının olduğu gibi, Bush yönetiminin de en iddialı projesiydi; Irak’ta, Afganistan’da olduğu gibi, İsrail-Filistin sorununda da bir enkaz bırakıyor. Bush yönetimi iktidarının son döneminde İsrail’in iğrenç cinayetlerine ortak olarak suç dosyasını daha da kabartmıştır. Ortadoğu da gerçekten ve adil bir barış isteniyorsa, öncelik, hiçbir ölçü tanımayan İsrail saldırganlığına dur demektir.
Filistin halkını ve Hamas’ı terörizm ve radikalizm ile suçlayanlar işgal ve işgal altında yaşamanın ne demek olduğunu bilmiyorlar, anlamıyorlar… Hâlbuki. İşgal işgaldir! İşgalin olduğu yerde de direniş vardır. Filistinli İsrail deyince işgali anlar. İsrail’den söz etmek Filistinli Müslümanlar için işgalden söz etmektir. Amerika’nın gözetiminde, sistematik olarak etnik temizlik yapan ırkçı bir güç söz konusudur. Filistin halkı işgale, onursuz yaşamaya, zulme, ihanete direniyor.
Gazze’de dehşet verici bir insanlık dramı yaşanıyor. Filistinli olmak, cehennemi dünyada yaşamak gibi bir şey. 21. yüzyılda hâlâ böyle vahşetlerin yaşanmakta oluşu insanlığın geleceği adına umut kırıcıdır. İsrail’in Gazze’ye karşı giriştiği ve büyük bir insanlık dramına yol açtığı saldırı tam bir Filistinli katliamına dönüşmüştür. Katliamlarla barış yolu hiçbir zaman açılmamıştır.
Filistinlilerin topraklarını işgal edip onları evsiz ve vatansız bırakan İsrail, kendisi de bir türlü huzuru bulamıyor. Askeri üstünlüğüne, sınır boyu örülen güvenlik duvarına ve ambargolara rağmen düşmesi engellenemeyen füzeler, İsrail’in psikolojisini alt-üst ediyor. Korunmak için etrafına duvar örmek zorunda kalan bir ülkenin başka halklarla birlikte yaşaması mümkün değildir. Kurulduğu günden beri her günü savaşmak ve komşularına saldırmakla geçen İsrail toplumunda sürekli büyük bir gerilim var. İsrail’de kadın dövme ve çocuklara kötü muamele büyük bir sorun olarak yaşanıyor. Çünkü yaşanan şiddet, baskı, ekonomik zorluklar, iş bulmada güçlükler evin içine de yansıyor. Evin içinde şiddet ve çok büyük baskılar yaşanıyor. Şiddet içselleştirilmiş durumda.
İsrail’le barışın ön koşullarını şöyle sıralayabiliriz: İsrail derhal 1967 sınırlarına çekilmelidir, Doğu Kudüs’ü Filistin halkına devretmelidir, Yahudi yerleşim birimlerini boşaltmalı; hapistekileri serbest bırakmalı; Filistinli mültecilerin haklarını kabul etmelidir. Ümidim var mı? Hayır yok… Zira İsrail ve Amerika asla kötülükten geri durmaz; vahşet onların özünde var. ABD, 1972’den bu yana BM Güvenlik Konseyi’nde İsrail aleyhindeki 44 tasarıyı veto etti. Bundan güç ve cesaret alan İsrail, yıllardır uluslararası hukuku dinlemiyor. Savaşta sivillerin korunmasını öngören Cenevre Sözleşmesi’ne aldırmıyor. İsrail terörünün hamisinin ABD olduğunu sağır sultan bile biliyor. Ama hiçbir zulüm zalimin yanına kar kalmamıştır.
Öğr.Gör.Dr. Alaattin SAKİNOĞLU
Yazarın diğer yazıları:
Modern Ekonomilerin Vazgeçilmezi: PARA.
BİR İNSANLIK SUÇU:İSRAF.
KÜRESEL EKONOMİK KRİZ.
SUDAKİ MUCİZE.