Ta Arşa Çikar Her Gece Âşiklarin Âhi!

         Ruhum sana âşık sana hayrandır Efendim,
         Bir ben değil âlem sana hayrandır Efendim.
         .
         .
         Aşkınla buhurdan gibi tütmekte bu kalbim,
         Sensiz bana cennet bile hicrandır Efendim…
                                                                 Ali Ulvi KURUCU

Gül Mevsimi!

       Toprak bağrındaki cevheri güzeller güzeli renkleriyle dışına saldı. Ağaçlar önce renk renk çiçeklerini gösterdi, sonra yaprağa durdu. Kuru dallardan sonra ağaçlardaki bu neşeyi görenler “subhanallah” dediler gönüller dolusu. 
 
        Nisan ayının yağmur bulutları rahmet olup damla damla toprağa serpildi. Toprak rahmet kokularıyla ıslattıkça, mest etti mahlûkatı. Suya düşen nisan yağmuru midyenin haznesinde inci oldu. Çiçekler neşeyle gülümserken kuşlar cıvıl cıvıl ötüştüler.

Zübde-I Âlemsin Sen!

          En mükemmel surette yaratılmış, her türlü nimetle bezendirilmiş, âlemleri özü, yaratılmışların en yücesidir insanoğlu. İnsan sadece et ve kemikten ibaret değildir et ve kemiğe büründürülmüştür. İçinde bir cevher taşır. İşte asıl olan bu cevherdir. Et ve kemik cevherin emanetçileridir.

          Epiktatos’un unutmadığım bir sözü vardır:”insanlar kafalarının dışına verdiği değer kadar kafalarının içine, beyinlerine değer verselerdi durumları böyle olmazdı.” Gerçektende bütün emekler, bütün yatırımlar hep cevherin emanetçisine.

Umre’ye Gidiyoruz…

Mimar Sinan Vakfı gönüllüleri Umre ibadetlerini ifa etmek üzere 06.04.2009 Pazartesi günü Kutsal topraklara hareket ettiler. Vakfımız Kurucu Başkanı Hasan GÜMÜŞ Hocaefendinin önderliğinde, Üç Şerefeli Camii İmam-Hatibi Metin ULUOCAK ve Arif Ağa Camii İmam-Hatibi Muharrem İNAN rehberliğinde Vakfımız gönüllülerinden oluşan Umre grubu, T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı Umre kafilesi dâhilinde 06.04.2009 Pazartesi günü

Mezarimi Yerde Arama!

Yaşam Allah’u Teala’nın takdiridir. Yaşaması takdir olunan bu dünyada yine takdir olunduğu kadar yaşar. Üstelik bu mukadderat kimsenin elinde de değildir. Dünyaya gelen ağlayarak gelir, belki yine ağlayarak gider.  Onun için olsa gerek Seyrani şöyle seslenir:

       Ne hikmettir şu dünyaya
       Gelen ağlar, giden ağlar
       Soralım yoksula, baya
       Aslı nedir, neden ağlar?