Gök Kubbemiz!

         Tarih kokan, baktığınız her yönde tarihi yansıtan, tarihin canlandığı bir şehirde bulunmak veya böyle bir şehri ziyaret etmek tarifsiz bir haz verir medeniyet düşkünlerine. Eserlerde her türlü incelik ve zarafetin ve ruh güzelliklerinin yaşatıldığı ve nice zarif, bey efendi insanların gelip geçtiği caddelerde dolaşmak sizi geçmişinize götürür.

         Dedelerimiz şanslı insanlardı. Kendi gök kubbelerini ören medeniyetlerini bir bölümü harabeye dönmüş de olsalar tanıma imkânı buldular. Kendi gök kubbelerini aşk ve şevkle ören değerli büyüklerinin terbiyesine ulaştılar.

Izmit’ten Misafirlerimiz Vardı!

01 Mayıs 2009 Cuma gününün de resmi tatil yapılmasını fırsat bilen Kocaeli Üniversitesinin çeşitli fakültelerinde öğrenim gören üniversiteli bir grup kardeşimiz, fırsat bu fırsat diyerek soluğu her metre karesi tarihi eserlerle dolu  Edirne’miz de aldılar.

Hazırladıkları program dahilinde Edirne’nin tarihi ve turistk yerlerini gezip, şehrin eşsiz doğasında tabiatla başbaşa piknik yaparak ve çeşitli seminerlere iştirak ederek doldurdukları üç günün ardından pazar günü İzmit’e dönmek üzere yola çıktılar.

Dar’ül Hadis Camii

Dar’ül Hadis Camii önceleri Hadis-i Şerif okutulmak için medrese olarak yapılmış olup; sonradan camiye çevrilmiştir. Sultan II. Murat tarafından Kale içi semtinde kendi adını taşıyan cadde ile doğan sokağın kesiştiği yerde yaptırılmıştır. Bir rivayete göre Sultan II. Murat Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i rüyasında görmüş ve Dar’ül Hadis’in yapılmasını emretmiştir.

Sultan II. Murat ertesi sabah Dar’ül Hadis’ in inşa emrini vermiş ve inşaat Mart 1435’te kullanıma açılmıştır. Sultan II. Murat günlerce burada Hadis-i Şerif dersleri almış, Fatih Sultan Mehmet de çocukluk ve gençlik yıllarında burada Hadis-i Şerif eğitimi aldığı rivayet edilmektedir.

 

Ta Arşa Çikar Her Gece Âşiklarin Âhi!

         Ruhum sana âşık sana hayrandır Efendim,
         Bir ben değil âlem sana hayrandır Efendim.
         .
         .
         Aşkınla buhurdan gibi tütmekte bu kalbim,
         Sensiz bana cennet bile hicrandır Efendim…
                                                                 Ali Ulvi KURUCU

Gül Mevsimi!

       Toprak bağrındaki cevheri güzeller güzeli renkleriyle dışına saldı. Ağaçlar önce renk renk çiçeklerini gösterdi, sonra yaprağa durdu. Kuru dallardan sonra ağaçlardaki bu neşeyi görenler “subhanallah” dediler gönüller dolusu. 
 
        Nisan ayının yağmur bulutları rahmet olup damla damla toprağa serpildi. Toprak rahmet kokularıyla ıslattıkça, mest etti mahlûkatı. Suya düşen nisan yağmuru midyenin haznesinde inci oldu. Çiçekler neşeyle gülümserken kuşlar cıvıl cıvıl ötüştüler.