Şehitlerimize Şükranla…

       18 Martın yaklaşması nedeniyle birkaç gündür Çanakkale Şehitleri etkinliklerle minnet ve şükranla yâd ediliyor. Ülkemizde uzun yıllardan bu yana içi boşaltılmış, geçmişine, değerlerine yabancı ve küçümseyen tarih öğretimi, şanlı tarihimize duyarlı bir nesil yetişmesine mani olamadı. Artık nesiller bu güzel ülkede yaşamanın bedelini hayatlarını vererek ödeyen şehitlerini, Yahya Çavuşları, Seyit Çavuşları, Kınalı Kuzuları büyük bir minnetle ziyaret ediyorlar. Üç dört yıl önce iki otobüsle gittiğimiz şehitliklerde, Türkiye’nin dört bir yanından gelmiş yüzlerce otobüs ve binlerce ziyaretçi öğrenci ve vatandaşla karşılaşmıştık. Hatta kalabalıktan dolayı şehitliklerin hepsini ziyaret edememiş, yarıda bırakmak zorunda kalmıştık.

Edirne’den Şam’a-3

          Eskiler Şam’a Şam-ı Şerif derdi. Böyle isimlendirilmesinin nedeni burada yaşayanlardan ve yaşananlardan olsa gerek. Nitekim Şam’la ilgili hadis-i şerif rivayetleri de var. Peygamber Efendimiz 12 yaşında Busra’ya kadar gelmiş, 25 yaşında da Şam’ı ziyaret etmişler. ”Acaba Efendimizin ayak bastığı, geçtiği yerlerden biz de geçebilecek miyiz” düşüncesi insana ayrı bir heyecan veriyor…

          Evet, buraya Şam-ı Şerif denmesinin sebepleri çok. Yahya (A.S)’ın kabri burada, Emeviye Camiinin içinde. Halep’te de Zekeriya (A.S)’ın kabri bulunuyor.

Edirne’den Şam’a-2

Şam’a gece ulaşmıştık. Ertesi gün, kendi mahallemizden başladık gezintiye. Kasyun Dağı’nın eteklerinden kendimizi aşağı doğru saldık. İlk durağımız Ebunnur İslam Merkezi. Merkezin çevresi kız-erkek mütebessim öğrencilerle dolu. Dünyanın her tarafından gelen bu öğrenciler hem Arapça hem de dini eğitim almak için burayı tercih etmişler.

Merkezde Arapça kursu alan bir öğrenci, kendi eğitim sınıfında altmış beş yaşında Malezyalı bir hanım efendinin olduğundan bahsetti. Mescid de ve Ebunnur İslam Merkezi’nin her tarafında öbek öbek mütalaa yapan öğrencileri görmek mümkün.

Edirne’den Şam’a-1

Sınıra yaklaştıkça insanı hem bir heyecan hem de derin bir düşünce kaplıyor. Yüz yıllarca beraber olduğumuz topraklara ayak basmanın heyecanı ve niçin ayrı düştüğümüz düşüncesi. Önceleri bir şehirden diğerine gider gibi gittiğimiz topraklara birçok kontrolden geçtikten sonra girebilmek oldukça hüzün verici.

Cilve gözünden Suriye’ye girmek kayalık dağların arasındaki yollardan girmek demek. Ama Suriye topraklarında ilerledikçe; ekili yemyeşil, verimli topraklarda ilerliyor, bol bol zeytin ağaçlarını ve Antep (Şam) fıstıklarını görüyorsun.

Dünya Bir Kitaptir!

 Seyahatlerin en güzeli hiç şüphesiz ki kutsal belde Mekke ve Medine’ye yapılan seyahattir. 1989 yılında arkadaşlarla yapmış olduğumuz o yolculuk harikaydı. Üniversite öğrencileri olarak sanırım dört yıl arka arkaya umre yolculukları düzenlemiştik. 1988 yazında bütün bir yaz çalışarak biriktirmiş olduğum harçlıklarla hamdolsun yirmi beş arkadaşın arasına katılmıştım. Özel tuttuğumuz otobüste arkadaşlarımla beraber çölde ilerlerken;
    Arayu arayu bulsam izini
    İzinin tozuna sürsem yüzümü,
    Hak nasip eylese görsem yüzünü,
    Ya Muhammed canım arzular seni.